İnce Çizgi

Suskunluklar bir bir duvar örüyor sineme..Yokuş aşağı koşar gibi atan kalbim,sönmüş bir ateş misali kül olmaya yüz tutmuş.Dünyanın yükünü sırtlanmış biçare bedenim,ne yazmaya güç yetiyor,nede anlatmaya meftunluğumu..

Prangalar  vurulmuş dünki çocuksu sevdalarıma,bir yerlerden çağırılır gibiyim,kulağım esrarengiz fısıltıdan ibaret sanki..Bu yalnızlığıma bir kalabalık şart kime söyleyeyim bilemiyorum,yitik bir inciyi kim ister ki.

Karanlık musallat olmuş ikimizin üstüne,ne sen sor ne ben söyleyeyim çıkmaz sokaklardaki yarınlarımızı.İnancını yitirmiş yıldızlar bir bir sönüp düşüyor göz pınarlarımdan,artık varları yazasım yok bu kadar yokların arasında,sonsuzluğa uğurlanmış bir gemi misali renkler solup gidiyor bu diyardan.

Geriye koyu renk kalıyor bana senden kahverengi gözler,gecenin siyahı kipriklerin süslüyor zamansızlığımı..

Puslu camın ardından izliyorum sen gibi kokan İstanbul'u soğumaya yüz tutmuş kahvem,manzaramın boş kalan yerini tamamlamak istiyor sanki,hep eksiklerimi tamamlama derdine düşmüş bitap ruhum,eksiklerle yaşamayı öğrenmekten kaçarcasına.Kim uzaklaşmak istemez ki soğuktan,soğuk bakan bakışlardan kaçmaya çalıştıkça daha çok yerleşmeye meyilli bir kalp benimkisi.

Duyuşla sezişin arasındaki ince çizgide yaşanmışlıklar bir sonraki adım celladın fısıldamasına cevap vermek gibi.

Cevap vermeye hazır mıyım?

Bilmiyorum.