Aşkın Gerçekliği

Erkek ister kars’dan, kadın ise ister mars’dan gelsin. Yaşadıkları coşkulu heyecan kısıtlı ve sınırlıdır.

Bunu anlayan kalp yıllar sonra gözlere seslenmiştir. Beni bu dermansız derde sen saldın. Tadını sen yaşadın, acısını iliklerime kadar ben yaşadım. Mutluluğunu ve sefasını sen çıkardın, kederini ben çektim. Bir padişahken, beni köle yaptın.

Gözlerde cevabını esirgemez ve Kuran’dan bir ayetle cevap verir.

‘Gerçek şu ki; gözler kör olmaz, ancak sinelerde kalpler kör olur.’ ( Hacc 46 )

Gözler; savaşın getiricisi…

Kalp; savaşan asker…

Ve aşk; göz ve kalp arasında yaşanan hissiyat.

Sizde son zamanlarda fark etmişsinizdir, aşk dan çok bahsedilir oldu. Dünya çapında bir sürü oturumlar ve çalışmalar yapıldı. Ne var ki güzellik seviyesi indirildi, sözlerin içi boşaltıldı. Yer yer aşk cinselliğe indirgendi. Anlamı, anlamsızlığa sürüklendi.

Herkesin hayatı boyunca en az bir kez ve ya birkaç kez yaşadığı bir duygudur aşk. Dünya tarihi boyunca varlığını devam ettire gelen aşk, tam olarak son zamanlar elle tutulur ve gözle görünür bir boyut da psikolojik araştırmalara tabı tutulmuştur. Asırlarca aşk hep edebiyatçıların kalemine mürekkep, şairlerin şiirine kafiye ola gelmiştir. Ve biraz daha bu çerçeveyi aşamamıştır. Gel görelim ki aşkın bu çerçeve dışında birçok tanımı ve yaşantı şekli vardır.

Tanımlanması zor olan… Ve edebi bir başlık altında farklı şekillerde dile getirebiliriz.

Belki de bu güne kadar bir sürü tanımı yapılsa da hala bir tanıma sığdırılmayandır.

Aşk, bin başlı ırmak. Her biri bir yöne akan ama ulaşmak istediği yer bir olan…

O yer ki aşığın maşukun; maşukun da aşığın gönlündeki yeridir. Gök kubbe altında şimşek çakmasına Öncülük eden amansız duygu…

Söze gelmeyen, kelimelere dökülmeyen…

O duygu ki yeri inleten, göğü titreten…

Minare üstünde ki kar, meleğin indirdiği yağmur…

Böylece aşkı bildikçe yandık, yandıkça aşkı tanımaya başladık. Sonra anladık ki aşk ipiyle dikilen bir anlam, sökülmüyormuş kıyamete kadar.

Aşk bir kelime…

Aşk, aşk kelimelerinde üretilmiş diğer tüm kelimelerin en özeli. Ve kelime; manaya kapı açtığı yer.

Kapıya geldik, aşkı öğret bize…

Çok geçmeden kapı açılır. Eflatun çıkar, seslenir göklere: aşk; doğmaz, ölümsüz, artmaz, eksiksiz, bir güzelliktir. Çünkü aşk dıştan bakıldığında bir delilik halıdır.

Buraya kadar güzelde…

Her ne kadar, buraya kadar edebi bir dille delicesine ve büyülü görünse de aşk, aslında hiçte öyle değildir. Bunu da psikologlar birçok bilimsel araştırmayla ortaya koymaya devam ediyor. Bu başlık tabanında, en temel duygumuz olan korkmadan veya birçok hayvanda görünen mutluluktan farklı değildir. Peki gerçek manada aşk denir. Öncelikle bilinmelidir ki aşk sadece biyokimyasal bir süreçtir, hiçte edebiyatçıların dile getirdiği gibi büyülü ve doğal üstü tarafı yoktur. Ve herkesçe yanlış bilindiği gibi aşk bir gönül süreci değil, diğer duygularımız gibi bir beyin sürecidir. Böylece aşk, beyinde başlar, beyinde devam eder ve beyinde son bulur. Diğer duygularımızda böyle değil midir?

Her duygunun başlangıcı olduğu gibi kesin bir bitişi de vardır. Aşk gibi…

"Aşk, güçlü bir bağlılık hissi ve kişisel bağlanma duygusudur".

Bu tanıdan da anlayabileceğiniz gibi aşk, erkekle dişiler arasında olmak zorunda olan bir duygu değildir. Hatta çok ilginçtir bir insan başka bir insanı dost derecesinde sevdiğinde; vücut ve beyin iki farklı cinsiyet arasında oluşan hıssıyat gibi tebkiler verir.

Bu nedenler aşkta diğer duygularımız gibi ve biyolojik incelenmelidir.

Biyolojik olan her şey de kısıtlı ve sınırlı. Ancak ve ancak sevgi ve saygıya dönüşürse hayat bulur.



KAYNAKÇA

İskender PALA  Kitab-ı aşk,alfa,2013

Rubin, Z. (1988). The Psychology of Love. R.J.Sternberg ve M.L.Barnes.(Eds.),Yale University Press.