Temmuz Ayı Merasimi

Yıl 1920 Temmuz ayının ilk haftasındayız. Bir asır kadar sonra sükûnetine nihayet kavuşmuş Temmuz Devrim'inin bilmem kaçıncı yıl dönümünde yine bilgi belleğimi denetlemek üzere kütüphane yoluna koyuldum.  Kendi kendime ,her yıl Temmuz ayının ilk haftası, Temmuz Monarşi'sini anma merasimi tertip ederim. Bu çok lazım merasimi ,Fransız Tarihi kitaplarında sene 1830 satırlarını ve geçtiğimiz birinci dünya savaşını okuyarak düzenliyorum. Merasimimin adresi her yıl olduğu gibi Nortre Dame Katedrali. Paris'te turistler kol gezerken İle de la Cite Ada'sı daha sakin ,kalabalıktan hayli uzak ayrıca Seine nehrine nazır. Paris'ten az da olsa uzaklaşıyorum. Kalabalığın hengamesi burdan bile görünüyor. O kalabalığa dahil olmamak daha akıl kârı bir iş. Eyfel'in tepesinde on dili aynı anda konuşan ve sesleri birbirini bastıran koca çantalı insanların arasından sıvıştım derken koca çantalı yabancıların İngilizce bilip bilmediğimi teyit edip yol tarifi almaları cabası. Akşam serinliğinde de yola çıktığım için kendimle ne kadar gurur duysam az. İşte Katedral'in önündeyim. Nortre Dame son derece korkunç ve izbe. Burası bana Transilvanya'yı anımsatır. Sanki bu heybetli çatının üstünden bir grup yarasa elips çizerek uçuşacak sonra bir yana dağılıp av peşine düşeceklermiş gibi. Nortre Dame'nin gotik mimarisi Parisien'leri ve koca çantalıları  (ki siz kim olduklarını çoktan anladınız) ürküttüğünden şüphem yok. Kapıların açıldığını kör olsam dahi menteşe gıcırtısının kulaklarımı tırmalamasından anlardım elbet. Kapılar aralandıkça uzun siyah pelerinli iki muhafız karşılıyor beni. Hakikaten asık suratlarıyla, net ve kısıtlı hareket etmeleriyle ürkütücü göründüklerini düşünmekle büyük bir yanılgının eşiğindeler. Ha buarada hareket kısıtlılığının sebebi deri tayt olsa gerek ki dizlerini birleştiriyorlar. Herzamanki gibi Katedral'in kapısından içeri girerken "Devlet, bu vampir bozuntularına gülünç görünmeleri için dolgun bir maaş veriyor olmalı hatta bunun yanında alışveriş çekleri..."  diye içimden söylenmeden edemem, huyum kurusun. Nihayet Katedral'in içindeyim. Devasa giriş katını ışıl ışıl avizeler aydınlatıyor ve dekoru misafirlerine tanıtıyor. Nortre Dame'nin içine ,tarih mezarlığı diyebiliriz. Sekiz basamak büyük ve geniş merdivenleri ,Fransız İhtilal'inden önceki yönetimi temsil ediyor. En üst basamakta altın ve mücevher işçiliği takdire şayen iki taht bulunuyor. Basamak aralarına serilmiş kırmızı halı, dekorların sıkış pıkış olmaması için iyi düşünülmüşse de bu sorunu çözememiş olsa gerek ki benim gözümü yoruyor. Belki de ihtişamı gözlerimi.  kamaştırıyordurda ,ben gözüm yoruldu sanıyorumdur. Birkaç basamak aşağı bakıyorum ve Bambu yemek masası ,ben burdayım diyor. Yemek masasının üstündeki gümüş şerbetlikler ve işlemeli yemek takımları bu masada yıllar önce soylu bir zümrenin ziyafet verdiğini tescilliyor. En alt basamaktaysa bunun tam tersi, insan figürleri dekorunu görüyorum. Bu insan figürleri bedbaht durumda olan fakir Fransız'ları imgeliyor. Mesela aç yatan ya da yatacak yer bulamayıp aç uyanıkları... Alın size Fransa'nın yüz kızartan toplumsal problemi. Dünyanın dört bir yanında da olsa aç kalan bir çocuk kadar beni dramatize eden bir durum olamaz. Bu konu üzerinde şuan durmayacağım. Gelgelelim üst kattaki devasa koridorlarda ,saraylardan veya kulelerden kovulmakla cezalandırılan asil soylu sanatçıların eserlerine. Biz Fransız'lar "bohem" diyoruz. Siz ne derseniz deyin nasılsa alınmazlar. Koridorların duvarları bohemlerin tablo ve resimleriyle donatılmış. Bu resimleri inceleyerek koridorun sonundaki Meryem Ana kütüphanesine varmak beni ziyadesiyle motive ediyor. Kütüphanenin ahşap oymalı kapıları genellikle geceleri kapalı tutuluyor. Kütüphanenin içinde kategorisine göre ayrılmış kitap rafları dışında bir de giriş kattaki bambudan hallice bir çalışma masası mevcut. Masanın önündeki kırmızı-siyah karma deri koltuklar ,insanların ne kadar yer işgal etmesi gerektiğini kestirmemi sağlıyor. Artık Tarih şölenime başlayabilirim. Temmuz Monarşi'sini anma merasimime hoşgeldiniz.