Feysel Abi

Melce...

Huzur bulduğum belki de tek mekan. 

Küçük, şirin, sessiz ve de çayı güzel olanlardan.

Duvarlarda türlü kişilerin posterleri, masalarda Neşet Ertaş sözleri olan not defterleri...

Üsküdar'dan geçerken Balıkçılar Çarşısı'na uğrama sebebim.

İçinde wifi'si olmayan, yüksek sesle konuşulmayan ve fonda türküler çalan nadide yerlerden...

Neyse,

bugün gittik yine Melce'ye.

Feysel Abi'mizin güler yüzü, hoş sohbeti karşılardı hep bizi. Bugünse 15-16 yaşlarında bir çocukla geldi çaylarımız. Merakıma dayanamayıp sordum, oğluymuş Feysel Abinin. 

Aradan biraz zaman geçip de başka kimseyi göremeyince tekrar sordum, alacağım cevap karşısında gözyaşlarımı tutamayacağımdan habersizdim.

"Babam vefat etti" dedi çocuk. 

Afalladım bir an. Ancak sonra idrak edebildim.

Yoktu artık Feysel Abi.

O genç, güler yüzlü adam ne çabuk göçmüştü dünyadan.

Öğrendim ki kanser hastasıymış zaten.

Miraç Gecesi de vefat etmiş.

Bunları anlatırken çocuğun gözlerindeki ifadeyi yazmakla hatta konuşmakla bile anlatamam kimseye -sanırım dahası bir acı görüp duyana kadar bu ifadeye ağlayacağım- 

Melce öksüz kalmıştı

ve ben bir ölümden daha bu denli etkilenip, yıkılmıştım. 

Fazla mı duygusal olmuştum bilmiyorum. Ama en sevdiklerimin bile bir gün yanımdan ayrılmaları ihtimali her geçen gün daha da zehirliyordu beynimi. 

Bununla nasıl başa çıkılır en küçük bir fikrim bile yok.

Diyeceğim o ki: ölüm var 

ve çok yakınımızda

ve genci-yaşlıyı ayırt etmiyor.

Sarılın en sevdiklerinize. Geç kalmayın kimseye. Pişmanlık yaşamayın. Üzmeyin. Kırmayın.

Mekanın cennet olsun Feysel Abi.


"İnna lillăhi ve inna ileyhi raciun"