Pasaportumda Çiçek İzi

Yine geldim buraya. Kokulu defterim, süslü kelimelerim hepsi bir arada… Bir yazı kondurdular yine parmaklarıma. Gökyüzünden referanslı bir mavilik vardı sırada. Derin sular gözüktü ufuklarımda. Baş edebilmek için bu yazıdaki karakterlerin hepsini bir gemiye bindirdim. İçimdeki fırtınalar da yolcular arasındaydı. Bundandı, gemi battı. Bazı duygular kıyıya vurdu, bazılarının içleri boş olacak ki suyun üstünde asılı kaldı. Hikâyenin esas kızı olup yüzerek toprağa ulaştım. Boğulmaya müsaade yok, zorunluluklardı ıslatan paçalarımı. Başarısızlıklarım yere yığıldı korkudan. Ayağıma dolandı her bir yandan. Ben düşerken kalabalığı bir yana sıyırdım. Şimdi yalnızca O’ydu, benden geriye kalan. Meğer fark etmediğim ne çok kalabalığım varmış.
Kalabalıklarsız şimdimde etrafa dağılmalarımdan fal bakmaya çalışanlar yok; ama insan tüm yalnızlığına rağmen sosyal bir varlık. Bu yüzden arzuladığın nazarı getirdim, çantamda. Benimkinden sıkıldıkça kondurursun üstüne. İstenmeyenler ise doğal seçilime uğramıştı zaten yolda. Korkma bizi insan kılacak kadar hakikat da getirdim yanımda. Üstümüze çöken karanlığın, güneş tutulması gibi bir doğa harikası olduğunu öğreten şey de kutuda… Hava yeniden aydınlanırken sessizliklerin pelerinini giymiş huzur. Hangi taşın altına baksam şimdi, orda. Malum, taşlar çok konuşmazlar. Adada tek konuşmayan onlar da değil üstelik. Oyuncaklarım da suskun. Lakin ta oradan samimiyetsizlik tükürmeye yeltenirseniz suratıma, oyuncak askerlerime emir vermekten çekinmem. Ben ki bazen, suda boğulmak üzere olan bir balık kadar acemi, bazense yaprakları koparılmadan da ne demek istediği anlaşılabilen bir papatya kadar garibim. Pasaportumuzdaki çiçek izleri mi? Onların sorumlusu ben değilim ama bildiğim bir şey var. Buralar biraz dalgalı ve ben böyle çok iyiyim.