maske

Ben yaşadığımız hayatta çoğumuzun yerine göre rol yaptığına inanırım. 

Bunu bazen isteyerek, bazen de istemeyerek yaparız. Birbirini haz etmeyen iki kişinin bir araya geldiğinde yaptığı samimi olmayan zoraki gülümsemeler, konuşmalar ya da yaşadığı acıya rağmen gündelik yaşamda mutlu görünmeye çalışan kişiler.

Ben kendimi ikinci bölümde daha çok görürüm. Çünkü sorulardan çok sıkılırım;

-Neyin var?

-Hayırdır, sorun ne?

-Yüzün niye asık?

-Canın mı sıkkın?

Sorulara cevap vermektense sıkıntılı halimi belli etmemeye çalışırım. Belki doğru bir kaçış yolu bu, belki değil.

Açıkçası bilmiyorum da. Bu tercihimden dolayı kalabalıklar içerisinde yalnız olduğumu pek anlamam. 

Akıp giden yaşam içerisinde beynimi ve ruhumu gündelik muhabbetlerle sarhoş ederim. Bu sayede ruhumun tüm çıplaklığını unuturum.

Fakat ne zaman tek başıma kalırım, işte o zaman başlar benim yangınlarım, isyanlarım, yakarışlarım.

Saatlerce uçsuz bucaksız gökyüzüne bakarım.

Martıların çığlıklarını, şehrin sesini dinlerim.

Rüzgârlarla dans eden yaprakları izlerken yüreğime tüketilmemiş yeni hayaller koymaya çalışırım. 

Sigaramdan alıp verdiğim her nefeste dertlerimin bir kısmının uçup gittiğini hayal ederim.

Bazen ise karamsarlık bir sağanak yağmur misali üstüme yağar. O anlar çaresizliğin en can yakıcı sularında boğulmamak için tutunacak bir dal ararım. Acı ve ıstırabın kevgire çevirdiği ruhuma bakar hayıflanırım.

Sonra bir kelime dökülür dudaklarımdan;

-Neden diye?

Sorarım kendi kendime...

-Neden..

Sonra gözlerim kapanır yavaşça...

Yorgun bedenim kendini bırakır..

Her gün, her sabah, her gece...

Bir ömür boyunca....