30'dan Önce Olmaz!

Futbol, her yaşta, her dönemde ve her yerde dünyanın en güzel oyunu. Zaman ve mekan tanımayan bu oyunun en güzel taraflarından birisi de dinamik yapısıyla sürekli ayakta kalması.

Ülkemizde de en sevilen unsurlardan biri (hatta belki birincisi) futbol. Gerek insani yapımız gerekse de ekonomik sebepler gereği futbola, diğer toplumlara göre daha duygusal baktığımız yadsınamaz bir gerçek.

Lig kalitesi olarak Avrupa futbolundan aşağıda olsak da, mesele yapılan trensferlere gelince harcanan paralar hiç de az değil. Bunca masrafa rağmen takımlarımızın dünya arenasında istikrarlı başarılar elde edememesinin sebebi nedir ?

Sorunun cevabı paraların, kalıcı ve genç transferler için harcanmamasında yatıyor. Bunun da ötesinde, yetiştirmeden sadece satın alarak başarı beklenmesinde. Türkiye, başarılı yıldızların dinlenme tesisi konumunda. Fazla geriye gitmeden son 10 yıldaki transferlere bakarsak dediklerim daha kolay görülecektir.

Bu anlattıklarıma -hele de transfer edilen futbolcu kötü oynadıysa- kulüp yöneticilerinin ve hatta bazen teknik direktörlerin yaptıkları savunma ise daha da vahim: Olsun, adam forma sattırdı !

Karşılaştırmak gibi olmasın; Brezilya ve Türk futboluna yukarda bahsettiğimiz konu açısından bakıldığında, durum bize birçok şeyi anlatıyor. Futbolda 10’ların ülkesi dediğimiz Brezilya’dan dünyada 2000’in üzerinde futbolcu ter döküyor !

Peki bu adamlar bu işi nasıl yapıyor?

Brezilya’da parklarda ve sokaklarda keşfedilip futbolcu olan çocukların kendi jenerasyonlarında dünya kupası kaldırdığını; bizim ülkemizde ise en basit ve kök örnekle, futbolcu seçmelerinin parayla yapıldığını söylersek, son sorumuz da cevabını bulmuş oluyor.

Yani işin özü alt yapıda, yetiştirmekte. Barcelona’nın Arda için ödediği bedelin fazla olduğunu söyleyip eleştiri yağdıranlara ise şudur söyleyeceğim şey : Arda’yı alana kadar Barcelona’nın yetiştirip sattıklarına bakın.

Türk futbolunun bir değil, onlarca, yüzlerce Arda ve başka yetenekler yetiştirmesi dileğiyle…