Ne Olacak?

Seneler diye tabir edebileceğimiz uzunca bir zaman var geride kalan. Yaşarken kolay geliyor, sıradan geliyor ama bitince anlaşılıyor. O zamanlar hiç düşünemiyor insan; bugün sımsıkı sarıldığın insan yarın bir başkasının kollarında gülecek. Hem de sen heder olurken ağlamaktan…

Aklında kalan hatıralardan kırıntılar değil hiç. Büsbütün tekrar yaşıyorsun aynı günleri. Sanki o mavi başörtülü kız bu sabah çıktı ilk kez karşına. Bir kaç saat önce elin ayağın birbirine dolandı onu gördüğünde. Sanki bu gün ilk kez adımladınız birlikte sokakları, utancından elini bile tutamazken. Bütün cesaretini toplayıp kollarını boynuna dolamasının üzerinden henüz saatler geçti…

Ve az önce boynuna son kez sımsıkı sarılıp omzunda ağladı giderken. Bir şeyler yap diye yalvarman kar etmedi. Çünkü gidecekti, ona göre gitmeliydi, huzuru ordaydı, öyle düşünüyordu, yanlış düşünüyordu!

Senin gözleri gözlerine değince ayakta durmaya zorlandığın anların varken, gecelerce yağmurun, soğuğun altında sırılsıklam olup ellerin buz keserken; sırf birkaç saat gözlerine bakabilmek uğruna, sırf ona daha çabuk kavuşabilmek için geleceğini hiç düşünmeden çöpe atmayı göze almışken, bir başka gözle gözünün çarpışmasına haya ederken, bir fotoğrafında tesadüfen yoldan geçen adamdan dahi kıskanırken… Onu hiç hak etmeyen, ömründe görmemiş, gözlerindeki güzelliği hissetmemiş, bir nefesine bile dünyaları değişmeyeceğin kızı gelip elinden alır…

Sonra ne mi olur? Elinde onun kaleminden dökülmüş, yırtık bir kağıtta bir yitik cümle ve kokusunu bir ömür unutamayacağın saç teline bakar ağlarsın her gece. Ölümü dahi düşünürsün O’nun karşısına çıkacak yüzün olmadığını hatırlayana kadar. Her namazın ardından ağlayarak dua edersin o mutlu olsun diye. Her gece onu yazdığın kağıtları ıslatırsın. Yazarsın… O’nu yaşarsın yazarken…

Bitecek mi sanıyorsun? Hep böyle sürüp gidecek bu, kendini kandırmaya lüzum yok alışmayacaksın, ağlayacaksın.