Bir Bülbüle Rastladım

Bir yazıya niyet ettim ben yine. Bir şişeye koyup okyanusa bırakamadım belki; ama onun yerine kalbimin sularından gidip de doğru kişilere ulaşmasını umut ettim. Söyleyecek şeyler çok, dinleyenler az bu zamanlarda. Sen ki sevgili okuyucu, meylettin bu yazıyı okumaya. Oysa neden umursamalıydın ki bir aceminin gösterişli kelimeleriyle süslediği sıradan hayatını? Basit bir meraktı belki seni buraya getiren. Asıl fazla anlam yüklemek anlamsız olurdu. Senin bakışının bu yazıya dokunması gerekmiş demek ki. Öyleyse kulak ver, bu hayalperest ne diyecek yine.

Sıradan bir gün için abartılı bir gezintiydi. Önündeki sepete çiçekler sıkıştırılmış bir bisikletle, tekerlekte sarsıntılar yaratan taşların hâkimiyetindeki bir yolda ilerliyordum. Rüzgârın eli yüzümü her okşayışında çiçeklerimin birkaç yaprağından oluyordum. Yere dökülen her renk yaprak, üstümde gezinen bir başka kuşun daha dikkatini çekiyordu. Yorulup da mola verdiğimde üstüme düşen gölgenin sebebini anlamak için kafamı yukarı kaldırdım. Herhangi bir mutluluk sahnesinde arka fonda çalmaya başlayan Hint müzikleri kıvamındaki hayallerime eşlik eden sesleri anlamlandırmıştım artık. Bir bülbül, günü kanatlarıyla aralayıp kafasını uzattı. Söylemek istediği şeyler vardı belli ki. Anlatırken geçmiş zaman, ben anlarken geniş zamandı söyledikleri. Tüylerinin parlaklığı yerden sekip etrafa bulaşıyordu. Belli ki yazılara ilham olmayı seviyordu. Yere düşen çiçeklerimden birini aldı ve gitti. Götürdüğünün bir gül olduğu şaşılacak şey değildi. Toparladım çiçeklerimi sanki artık daha bir bana aitlermiş gibi. 

Bu gezinti bana çocukken hayalini kurduğum o gökyüzüne kurulu salıncakta sanki çoktandır sallanıyormuşum gibi hissettirdi. Gerçeklikten kaçmaya o salıncağı çizdiğimde başlamışım sanırım. Bilmiyordum, her aynaya baktığımda gördüğüm bu kız, ne zaman masal kitaplarında yaşar gibi yazmaktan, düşlerini dahi o bağlamda kurmaktan vazgeçecek. Gerçi her şeyi genelleştirme, kurallaştırma çabasındaki insan, gerçekliğin tanımını yapmada aciz kalmıştı. O halde bu boşluktan istifade etmek yerine başkalarının tanımları çerçevesine sığdırılan yaşamlar da neyin nesiydi?