Pencerelerden Seyret İçlerine Girme

Bir çift göze rastladım pencere kenarında

Ürkek, şaşkın bir o kadar da ağlamaklı…

Perdeler uçsuz bucaksız mavi, gözleri de

Gözleri de meydan okuyor teninin rengine.

Bir iki damla yaş düşüyor o masum bakışlardan

Kim ağlattı seni çocuk, kimin için bu yağmurlar?

Hırsızlık mı yaptın, adam mı öldürdün bıçakla

En masum, nedensiz kızmalara sebep,

Su içerken bardağı yere düşürmek miydi yoksa

Ya da bisikletten mi düştün yokuş aşağı sürerken,

Kalbindeki yaralar kabuk tutmadı mı dizindekiler misali

Yokuşlar yürürken bile zordur çocuk, unutma!

Bir not düştüm maviye çalan kalemimle camın kenarına:

“Kapat gözlerini, uzun bir hayale dal şimdi

Pencerenden seyredip, içine giremediğim gibi”

 

Açık bir kapı çıkıyor karşıma bu sefer

“Her şeyin bir sebebi, sebebinde Yaradan'ı var”

Diyorum sessiz sedasız içimden.

Yanında yine ahşap, tozlu bir pencere…

Bir kadın çığlığı yükseliyor içerden, eyvah!

Bir şamar iniyor sanki o ipeksi tene

Ve gittiğini zannediyor ayakları altındaki cennete.

Şimşek bile bu kadar çakmamıştı gökyüzüne

Gök bile gürlememişti bu kadar yeryüzüne

Neden ağlattı, neden üzdüler seni güzelim nisa?

Bilmiyorlar mıydı cennetten çıkmadığını dayağın

Bilmiyorlar mıydı dövmekle adam olunmadığını.

Böyle adamların bi’ kalıba dahi sokulmadığını…

 

Unuttum söylemeyi, perdeler yeşil, gözleri yemyeşil…

Değen nazarları, çatlayan hasetleri görün bir bir

Bir bakmayla batıracak cinsten esen rüzgârla,

Uçuşuyor durmadan saçları, hayalleri, gözyaşları.

Yeşile çalıyor bu sefer sıkı sıkı tuttuğum kalemim

Yansıyor aslımın visâli camdan, o ben miyim?

Yoksa celladı mı, enâniyeti Everest nefsimin.

Yüzleşmek zor geliyor, kapatmalıyım artık hesabımı

“Mevlâ  görelim neyler, neylerse güzel eyler, de.

Pencerelerde seyret, içlerine girme.”