ve anlamdım ki özlemden ölünmüyor

Giriş cümlesi vardır ya hani girizgah olan, işte böyle başlıyor şiir;
"Bilmem, nasıl başlamalı
Ne demeli
Nasıl etmeli.."
diye küçük bir kızın yüreğinden koparcasına soluksuz dinliyorsun ve sonra, aslında sonra sözcüğünün ardı sıra gelen cümle genellikle sonuç odaklı olduğundan dolayı pek de hoş olmuyor çünkü düşünmek için fırsat tanımıyor sana, aklına enler geliyor yüreğinden geçene dair. En masum anı, en güzel gülüşü, en güzel ağlaması bile, hani önce bir gözünden geliyor yaş sonra da ötekinden... En olduğu için pek de laf kalabalığına gerek yok aslında çünkü her şey o küçücük şeyde gizli. Buna küçücük bir çizgi mi dersin, küçük bir tebessüm mü dersin bilemem.. Ne kadar uğraşsan da anlamlan’dırılamayan o şey işte.. Bir kere görürsün ve derin bir nefes... Huzur bu olsa gerek, bu huzur bir süre sonra o kadar iyi geliyor ki seni sen yaptığını fark ediyorsun. Şu an bayağı bayağı mutluyum. Neden dersen, içimden geldiği gibi ve kendime yenik düşüşümün verdiği tebessüm..
İşte böyle çocuk, bazen değil çoğu kez yazmak, paylaşmak istiyor insan.. Ama uzun süredir şuna inanıyorum; ilerleyen bir süreç var ise veya ilerleyecekse adımlar karşılıklı atıldığı sürece taşlar yerine oturur ve her iki taraf da acabalarına cevap bulur..
Ve şimdiye kadar düşünmekten kaçtığın anlara inat düşün isterim. Düşünsene yine sabah ama düşündüğün o sabah diğerlerine inat bir halde. Sabahın sana sunduğu o eşsiz uyuma bak; sanki her bir obje senin için hareket halinde ve aslında her şey bir çocuk gülümsemesi gibi…