Bugün Adım Leyla

Leyla'ya sormuşlar:"Senin mi aşkın daha büyük, yoksa Mecnun'un ki mi?" diye.

"Benimki" demiş Leyla.
Nedenini sormuşlar, Leyla da şöyle demiş:"Mecnun aşkını dillere düşürdü, benimki ise bende kaldı."

Bu kıssayı her hatırlayışımda aşkın en asil hâli üryan üryan dirilir ruhumda. Sakınmanın edebe büründüğü uhrevi bir yanma ve aşka sonsuz bir hürmet... Tarifi de, nasibi de zor olan bir muhabbet. Kays ve Leyla; biri aşkına, diğeri aşka vefalı iki muhteşem yürek. Aşkın elinden meczup ve hamuş düşmüş iki can. Aşkın âşığa, âşığın aşka nasipkâr olduğu ve zamanın kıyama durduğu bir ebediyet. Acı çekmenin, özlemenin, vuslatsızlığın girdabında büyüyen aşka, derin bir tutulma payımıza düşen. Bu güzelliğin üzerine söylenecek öyle çok şey var ki; onu gerçekten anmasını ve aramasını bilen için...

Oysa şimdi?

Geveze yüreklerin bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkan sözler misali, bir kalpten girip öbür kalpten çıkan aşkları öyle hunharca yoruyor ki gönlün dilini.  Aşka hak ettiği değeri biçemeyen nadas bir yüreğin, filizlenecek aşkı beklemesi ne beyhude. Aşka adaletsiz bir hüküm giydirmek ne de canice, ve dahası gururun ve benliğin aşka karşı yarıştığı bir aşk anlayışına emeksiz ömür biçme telaşı heyhat, heyhat!  Hâlbuki aşkın var olan onuru hiç de hesaba katılmaz tüm bu haksızlıkların yanında. Evet; aşkın da bir onuru var, hem de ne onur! Aşk, bazen bir bülbülün diline şakıma oluyor, bazense başka bir yürekte sessizliği ile konuşan bir hale bürünüyor.  Ama ne var ki bu sessizliğe sağır olmuş yürek:"Aşk diye birşey yok."  diyerek aşkı zahiri bir yalana yaftalıyor. Samimiyet kısırlığının ve emek eksikliğinin payitahtındaki aşkı, her seferinde fütursuz bir işgalin ortasında bırakıyor. Sevdayı merkez alamamış yürek, aşkın dışındaki her şeye yarıçap olmuş bir yalnızlığa dik inip duruyor. Ne cebiri, ne terazisi doğruyu gösteren bir aşkı kendi hesabına göre hesapsız bir kıyıma vuruyor.

Oysa Aşk!

Dedim ya; bu güzelliğin üzerine söylenecek öyle çok şey var ki, onu gerçekten anmasını ve aramasını bilen için...