Kolonyadan Adam

Önce sabah oluyor, sonra gece. Ve bütün bilmeceler bu cevabın içinde. Bir kış günü tıka basa sulanmış bir saksının yüküyüm ben. Sen mevsimlerden kolonyasın. Adam sabah akşam sulardı çiçekleri. Solduğumdan beri öğlenleri de suluyor. Biliyorum; yine benzini bol koyulmuş bir yıldız seçecek kendine. Bir yudum rakı içip , üzülecek bu şehri hiç terketmediğine.

Kendi gözyaşlarıyla günah çıkarır genç kızlar. Ve tüm umudu bittiyse, mucizelere inanır insanlar. Yastığını üç kez öper, üç kez inanır geri alacağına çocukluğunu. Ve  farkeder ellerini; kırış kırış, ne kadife ne de yün. Adam nefes almadan yaşayamadığını farketti o gün !

Ya bunarsa bu adam, o zaman yıldızlar bile zaptedemez. Birlikte yüzeriz bu saksının içinde.Birlikte... sineriz...

Ne şanslı ki adam gönlü bol bu yıldızların. Ne şanssız ki çatlak topraklara çakılı kuru dallar, bu adamı zaptedecek yıldız var. Sen mevsimlerden kolonyasın.

Bense, elleri ne kadife ne de yün, yaşlı bir adamın yosun tutmuş avuntusuyum. Tutsak bu anı sofrasında. Mevsimlerden yağmur, kabusum.! Ahh, sen. Mevsimlerin en bana benzeyeni,

Ahh şu adamın kırış kırış ellerine siniyorsun ya, boşuna.!

İnanır mısın? Ne kadife ne de yün.

Önce sabah oluyor, sonra akşam ve sonra da gece. İşte tüm bilmeceler bu cevabın içinde...