Çöllerin Gülü'ne

Çöllerin Gülü, Efendim… Ne adını anmaya, ne Sana mektup yazmaya lâyık değil bu beden.  hoş gör, bu satırları  Senin için yazıyorum.

Beyaz bir örtüyle kundaklandım doğduğumda; günahsız, tertemiz bir bebekti kundaktaki... Hep öyle tertemiz kalmayı isteyecekti. Olmadı Efendim, başaramadım… Seni çok sevmeye çalıştım, yapamadım Efendim… Ben Seni sevseydim eğer, aşkınla yansaydı yüreğim, kundaktaki o masum halimle kalırdım.

[audio mp3="http://www.yazarcizer.net/wp-content/uploads/2015/01/Masar-le-trio-joubran.mp3"][/audio]

Sen Efendim, cemâlin, kokun, nurun, davranışların, giyinişin, oturuşun, kalkışın, sohbetin, bütün lisan-ı halinle ve güzelliğinle aşık olunacak Kıymetlisin. Yapamadım Efendim, Sana aşık olamadım. Sen, Sen’i görmeden Sana ümmet olanlara kardeşlerim demişsin, ben kardeşin olma şerefine de erişemedim, ümmetinden Sana lâyık biri olamadım.

Ben Seni sevseydim, ibadetlerim yarım yamalak olmazdı, ufacık bir şeyde hemen öfkelenmez, kalp kırmazdım. Ben Seni sevemedim Efendim. Aşkın yakmadı hücrelerimi, aşkını hissetseydim aklımdan çıkmazdın. Unutulmamayı en çok hak eden Seni unuttu bu aciz..

Oysa her şey  Seni  ve Rabbi anlatıyordu hâl dilince; yerler, gökler, ağaçlar, kuşlar bağırıyordu sanki ama duymuyordum, duyamıyordum; günah işitmeye alışmış kulaklar. Dillerden dökülen dedikodular, yalanlar, iftiralar, gıybetler sağır etmişti kulaklarımı, paslanmıştı kulaklarım. Her şeyde Sen vardın; bir gülde, kardeşe verilen bir tebessümde, zarftaki zekâtın içinde, dar zamanda uzatılan bir elde, sanki Sen vardın el açmış dua eden bir müminin hemen arkasında Amin diyen dudakalarınla ama görmüyordum, göremiyordum; harama bakmaya alışmış gözler. Müslüman bir ülkenin kanallarında neler yayınlanıyor, artık alıştık ne aciziz ki normal geliyor, okul köşelerinde hiç  görmek istemediğimiz görüntüler, bonzaiden ölen gençler, her şey ama her şey, puslanmıştı gözlerim…

İnsan Sevdiği’ne gitmekten korkar mı hiç? Bu kul sevemedi ki Seni, korktu ölümden; biliyordu ki her şeyin hesabı vardı. Bana emanet edilen bu canın hakkını nasıl verebilirdim. Ben Rabb’e nasıl derdim Senin ve Habib’inin yerini dünyalık sevgilerle kirlettim diye. Nasıl dua isterdim Sen’den nasıl şefaatini dilerdim ama biliyorum ki Allah Er-Berr’dir iyiliği boldur, iyiliğini bahşeder, Et-Tevvab’dır tevbeleri kabul eder, günahları bağışlar…

Her yer karanlık Efendim, Sen’den sonra bahar, bahar değildi artık, gaflet sardı dünyanın dört bir yanını, yürekler unuttu Sevdan’ı, yürekler unuttu yanmayı. Gelmiş çatmıştı ahirzaman. Ben ise, istediğim gibi anlatamıyordum ki Seni, dünyalık korkular sarmıştı hücrelerimi. Ah bu dil ne işe yarıyor Seni anlatmıyorsa, anlatamıyorsa ve kalbim dağlanıyor bana benzeyen, sevgini hissedemeyenleri gördükçe…

Güneşim, Işığım, Yol Göstericim, Efendim… Seni sevmek için çabalıyorum. Seni sevmek, Seni sevmek, Seni sevmek… Bir  bilsen ne kadar çok istiyorum bunu, işte bunun için, Senin sevdan için uğraşan bir kulum… Bu sevdayı hissetmek için yapmam gerekenler var.

Rabbim, beyaz bir örtüyle kundaklanmış günahsız masum bir kul olarak geldim, beyaz bir örtüyle kefenlenmiş günahsız bir kul olarak al canımı… Sana ve Sevgili’ne aşık olan bir kul olarak al…

Ve dua ile bitiriyorum…

Rabbim güç ver bize, güç ver de dilimiz kuruyana dek anlatalım Seni; dilimiz de hiç kurumasın, Sana ve Efendimiz’e lâyık olalım ki hâl dilimiz hiç susmasın. Alma canımızı Allah’ım, Peygamberimiz’e(sav), Sevgili’ne yanmadan, O’nun aşkıyla tutuşmadan alma canımızı, bizden Sen ve Sevgilin razı olmadıkça alma…