Kaç...

Ve minik adımlarla çekildik köşelerimize. İnce parmaklarımız arasına yerleştirdik bir dal sigaramızı. Her zaman yaptığımızın aksine ayakta durmak yerine, en rahatından koltuğa oturmayı seçtik, bir şeylerden güç almak istercesine. Tanrı! dedik; insanlara iki yuvarlak organ verdi; biri oturmak, diğeri düşünmek için. Öyleyse dedik; öyleyse daha derin düşünebilmek adına daha rahat koltuk seçmeliyiz. Düşünme yetisinin rahatlıkla doğru orantılı olduğuna inanmak istercesine.

[audio mp3="http://www.yazarcizer.net/wp-content/uploads/2014/12/MARK-ELIYAHU-מארק-אליהו.mp3"][/audio]

Bizim için yanan sigaramızdan derin bir nefes aldıktan sonra, başladık gelmişimizi geçmişimizi düşünmeye. Gelenlerle geçenleri düşlemeye... Ne olduğumuzu, nerede olduğumuzu, ne kadar olduğumuzu hesap etmeye.

Bilmem dedik; kaç zaman geçti aşktan, huzurdan, içten gelen bir kahkahadan. Kaç zaman geride kaldı heyecandan, tutkudan. Kaç zaman elimize almadığımız kalemimizden uzak geçti. Ve kaç zaman mutluluk hayalleriyle, kaç zaman mutsuzluk ihtimalleriyle.

Kaçı sevgi dolu, kaçı sevgisizlik yolu.

Kaçında biz, biz idik? Yahut biz'sizlikten bir hiç. Elif olmayı becerebilmiş miydik? Olmayı beceremeden solu mu vermiştik?

Kaç vakit sevgiyle meşgul olabilmiş ve dahi kalabalıklarda yalnızlığımızı özgürleştirebilmiştik?

Kaç kere bir derdim var demiş, kaçında bir derde derman olabilmiş?

Ve bizim için sönmek üzere olan sigaramızdan son nefesimizi çekip unutuverdik hepsini. 'Kaç?' cevabına vereceğimiz sayıyı ya da saklıyı.

Unuttuk hiçbirini.

Hiç olmak üzere unutuverdik elifi...