yana yana yine beni sev...

Bugün de özledim seni...

Başına bugün eklenince yalnızca bugünmüş gibi durdu, fakat öyle değil, katiyen değil. Dünün her zerresi, bugünün her dakikası ve yarınların her vaktinde özledim, özlüyorum, özleyeceğim... Dile kolay kalbe zor azizim! Hep tanımış olmak, hep sevmek ve hep uzak kalmak. Belki de buydu seni farklı kılan. Herkesten ve her şeyden kaçıp sana sığınmam. Hep hayatımda oluşundan ve hep ötelerde duruşundan öte gelmeydi.

[audio mp3="http://www.yazarcizer.net/wp-content/uploads/2014/12/mark-ehliyahu-sands-journey.mp3"][/audio]

eski güzel bir filmin repliği gibi;

"sahi aşk neydi?

çok sevmek mi?

çok sevdikten sonra kavuşabilmek mi?

yahut hep uzaklarda kalmaya itilmek mi?"

Şayet cevap uzaklarda kalmaksa, biz bize sunulan aşkı dibine kadar yaşıyorduk ve çok şanslıydık.

Şansların en büyüğü ise beni yazmaya itiyor  olmandı. Belki de aşk dedikleri bu idi; yekten yeganeyi var etmekti. Birine ölürken ondan dünyaları doğurmaktı. Onu yazmak, onu çizmek, onu söylemekti. Seviyorum'dan çok sevdiğini akıtmaktı kağıtlara, tablolara, şarkılara. Dün sevdim, şuan seviyorum ve yarın da seveceğim demekti. Ve yazma işinin en güzel hali sen idin. Kelimeler seni yazdıkça çoğalıyor, mürekkepler sende tükenmemeye ant içiyordu sanki. Baksana Allah aşkına! Söz konusu sen olunca ne kadar da güzel dökülüyordu kelimeler. Ne kadar güzel yazıyordu kalemim seni. Ne kadar güzel sen kokuyordu sayfalar. Ne kadar güzel yanıyordu içimin her zerresi senin için. Fakat biliyordum elbet güzel olanın kalemimin değil de sen olduğunu. Sen ne kadar da güzeldin öyle! Seni kim yazsa güzel yazardı elbet ama kimse ben gibi işleyemezdi kağıda. Çünkü kağıttan önce yüreğe işlemek farz gelirdi. Yüreğe işlemek de öyle düşünmekle olacak iş değildi. Akıl susar, yürek dedikleri konuşurdu. Yürek konuştukça seni işledim; önce kalbime, sonra kalemime. Her zerrem sen ile doldu taştı. Sayfalar sen kokmalıydı ve en güzel sen ile kokuyordu. Her harf sen ile başlıyor, her nokta sen ile konuluyordu.

Lakin bir tek sana nokta koymak yakışmıyordu. Varoluşun suretteki en güzel yansıması iken sen, nokta koymak ne haddimeydi. Burada konuşan yürekti ve yürek ancak üç noktayı yakıştırırdı yanına. Her an bitecek ve hiç bir zaman bitiremeyecekmişcesine olmak için. Devamın hep olsun diye üç noktayı iliştirdim seslenişimin yanına.

hadi gel!

yana yana yine beni sev ...