Akıl Oyunu

Zamanlı  ya da zamansız bir gidiş daha. Gelmeden gidilir mi?  Gitmeden gelinir mi?  Vakitlice bir son yeni bir başlangıcı beraberinde getirir. Belki de getirmez. Bir kapı kapanır binlercesi açılır. Belki de açılmaz, tümüne kilit vurulur. O başlangıcı yapmakta, kapıların anahtar deliğinden değil de boylu boyunca açıp emin adımlarla yürümek de bizim elimizde.

Hayatta hep bardağın dolu tarafından bakanlara imrenmişimdir. Boş tarafından bakanlara ise hep öğretmek istemişimdir. Bardağın bir dolu tarafı olduğunu fakat bundan önce bir bardağa sahip oldukları için şanslı olduklarını... Hayatlarında karamsarlık denen o kelimenin anlamını yitirmesini çok istemişimdir. Ama ne zaman bunu yapsam belki her zaman değil ama çoğu kez ayağıma battı cam parçaları. Bazen de kanattı.

Karamsarlığa düştüğümüz, kararsız kaldığımız konuların yüz hatlarımızı ele geçirmesiyle büyük bir bedel ödüyoruz farkında olmadan. Ele veriyoruz kendimizi. Her gülümsenin altında bir hüzün yatar öyle vakitlerde. Böyle zamanlar kimimiz konuşup kahkaha atıp olmamış gibi davransak da ele veririz kendimizi. Algı dağarcığımız o kadar küçük ki sustuğumuz zaman altında hep bir neden aranır.

Oysa bana göre susmak memnuniyettir, başlı başına hayata bir meydan okuyuştur, insanın kendi kendisini yargılayabildiği tek mahkemedir. Kelime ve cümleler birbirine girdiğinde kurtarmaya gelen bir akıl oyunudur. Kapılar ardı ardına kapanabilir. Bir kere, iki kere, belki kırk kere... Ya kapı yanlıştır ya da anahtar...

Doğru kapıyı yanlış anahtarla açmak, doğru anahtarın yuvasını bozmaktır. Sıkılmadan usanmadan arayışınız devam etsin. Hata yapmaktan korkmayın. Yaptığınız şey hata da olsa öğrenirsiniz. Bazı kapıların kilitli olmadığını usulca girmek için sadece o kapıyı açacak (c)esarete sahip olmanız gerektiğini mesela... Dedim ya ben bardağın dolu tarafından bakan değil, bir bardağı olduğu için şükredenlerdenim. Siyah ile beyaz arasındaki o ince çizgiyim...