Kırk Sekiz Yıllık Esaret

Yalnızlığı daha çok sevecekti belki… Ona sorsalar yalnız kalmak istiyorum ömrüm boyunca derdi şüphesiz. Kimse sormadı ona, 14 yaşında kendsinden 15 yaş büyük birisine gelin verdiler. Sesini çıkaramadı acımasız babasına. Annesi zaten o kadar kahır çekmiş kızını nasıl savunabilirdi kocasına? Omuzları yük doluydu artık; ev, koca, kaynana, kayın baba...  Adı gibi 'Narin'di oysa o. Çelimsiz vücudu tüm zorluklara göğüs germeye çalışıyordu. Birçok hayali vardı, okula gidip başarılı bir kadın olarak mezun olacaktı. Şehre yerleşecekti, sevdiği adamla evlenip huzurlu bir yuva kuracaktı, çocuklarının rahat ve özgür bir hayat yaşamasını sağlayacaktı. Biliyordu oysa imkansızlığını bu hayallerinin çünkü kaderi daha önceden yazılmıştı ablaları gibi. Çocuk yaşta evlenecekti…

Bir başlık parası kadar değeri vardı babasının gözünde. Hatta o başlık parası olmasaydı babası hiç umursamazdı onu, bunun da farkındaydı. Hiç konuşmazdı babası onunla, bazen ' Narin sana bir kısmet var, yarın gelecekler hazırlan görücüler için' derdi. Baba şefkatine o kadar muhtaçtı ki babasının onu adam yerine koyup konuşması mutlu ederdi. Görücüler için değil de, babasının birkaç kelime etmesine sevinirdi. Kocası da babasından farksızdı… Ne konuşurdu doğru düzgün, ne hal hatır sorardı. Yemeği hazır olmalıydı, suyu sofrada olmalıydı, anası-babası mutlu olmalıydı o kadar. Ne Narin ne de çocukları umrundaydı. Bazen keşke kuma getirse üstüme de bu kadar kahır çektirmese diye düşünürdü. Çocukları annelerine üzülürdü. Henüz 43 yaşındaydı ama çökmüştü. 29 yılın yorgunluğu vardı. Yedi çocuk büyütmüş, koca dayağı yemiş, hep susmak zorunda kalmış, annesinin babasının desteğinden yoksun ve yorgun bir kadındı o artık. Hiç isyan etmezdi kaderine.. Allah'a şükür ederdi. Başını sokabileceği bir çatısı vardı, sıcacık bir evi, ona birçok anlam ifade eden çocukları vardı. Ya onlar olmasaydı? Tahammül edemezdi belki o kadar şeye. Çocukları için susuyordu. Bazen kaçıp gitme isteği yerleşiyordu içine. Çocuklarını da alıp şehre kaçıp, onların hayatlarını kurtarmak istiyordu çünkü dört kızı vardı. Kocası onları da evlendirirdi biliyordu. Kendi annesi gibi susmak zorunda kalacaktı. Cesaret edemiyordu ama hiç. O kadar ezilmişti ki şimdiye kadar ne yapsa, ne etse de üstünden atamayacaktı bu kadar ezilmiş olmayı. Konuşamazdı ki tanımadığı insanlarla, alışmamıştı, utanırdı, kelimeleri bir araya getiremezdi korkudan. Gitse rezil rüsva bir hayat yaşardı kendisi de, çocukları da. O yüzden hiç sesini çıkarmazdı. Oğulları zaten çalışıyordu. Kızlarının da kaderi belliydi işte. En azından karınları doyacaktı.

Göremedi çocuklarının mürüvvetini. 48 yaşında sonsuzluğa uçtu… Gözü arkada kaldı, ölürken bile çocukları için ağladı. Kızları için ağladı. Sorsalardı ona yalnız kalmak isterdi. Toprağın altında zaten yalnızdı ama arkasında bıraktıkları için ömrü boyunca yalnız kalmayı tercih ederdi. Çünkü o kaderini başkasına yaşatmak istemezdi…

Etiketler: esaret annelik