ahşap bir pencere

Ahşap pencereleri daha çok severim. Ahşabın o yaşanılanı üzerinde taşıyan rayihasını içime çekip uzun yolculuklara çıkmayı da pek severim.

Yaşanmışlıklar ancak ahşap bir pencerenin üstüne siner.

Ve saksıdaki o erguvani çiçekler de en çok ahşap bir pencere önüne yakışır.

Ahşap bir pencereye bakarak hayal kurabilirim. O pencerede bekleyen genç kızların, çaresiz anaların, sinirli ve mahçup babaların hatta genç oğlanların duygu hallerine bürünebilir, onlar gibi düşünebilirim. Bir pencereyle ilgili şiir öykü deneme yazabilir, yazılanları büyük bir zevkle okuyabilirim. Pencerenin önündeki sedire oturup dışarıya bakmadan içeriye aldırış etmeden, sadece pencereye odaklanarak onunla dertleşebilir, hangi dertlerle eskidiğini, hangi insanlara umut olduğunu, ne gibi hayatlarla karşılaştığını sorabilir, bir de -o da beni sorarsa- saatlerce kendimi anlatabilirim eskiyen tahtalarına...

Ahşap bir pencere gün görmüş ihtiyarlara benzer. Size eski zaman hikayelerinden 'gül kokulu' bir demet hazırlayabilir. O demeti anne şevkâtiyle sunar. Buruşmuş elleri ellerinize değdiğinde içiniz gıcıklanır, huzurun tüm hücrelerinize nasıl taksim olduğunu fark edersiniz. Huzur dolarsınız dolu dolu. Bir damla huzursuzluk kalmaz. Gül kokulu hikayeler sararken her yanı, pencerenin asırlık dudakları kapanır buğulu gözlerle bakar size, sizden ziyâde yaralı kalbinize. Anlar sizi.

Evet o büyülü kelime... ANLAMAK. O görmüş geçirmiş bir ihtiyardır, hiç genç olmamış bir ihtiyar. Ahşaptır ya, pencere olmadan ihtiyarlamıştır. Anlar sizi. Lâkin bekler sâbırla anlatmanızı, anlatıp rahatlamanızı. Sonra siz başlarsınız anlatmaya. Gül kokusu etrafta, pencerede, içinizde... Ona nasıl kırdıklarından nasıl kırıldığınızdan, sevmekten, daha çok sevmekten, hep sevmekten bahsedersiniz uzun uzun. Anlar.

Ezilen yüreğinizi açıp gösterirsiniz. Gözleri dolar. Anlar. İnsanlardan bahsedersiniz tanımadığınız ama gördüğünüz, hep birbirine benzeyen, fotokopiyle çoğaltılmış tek fabrika çıkışlı insanlardan... Kendinizden daha çok bahsedersiniz yorulmadan. Bak dersiniz bunlar benim çıkmazlarım. Hadi çıkalım dersiniz tutar elinizden, çıkarsınız. Saatlerce anlatırsınız; ne o dinlemekten yorulur ne siz anlatmaktan. Penceredir ya, yorulmaz. Siz de çok susmuşsundur ya, yorulmazsınız.

Öyle olur ki ağlarsınız, pencerenin ahşap, buruşuk dertli merhem elleri onları da siler..

Seneler geçer ahşap pencere yoktur. Onlar. Ahşap pencerenizi de almışlardır elinizden. Elleriniz elsiz, yaralarınız merhemsiz, çığlıklarınız sessiz kalır..