Ön(En)Söz

Bir gün bir önsöz yazacak olsaydım işte o önsöz böyle bir ensöz olacaktır…

Hayatımın en uç (en iyi-en kötü) noktalarını anlattığım ve okumaya dahi cesaret edemeyeceğim kitabıma nasıl bir önsöz yazacağımı inanın bilmiyorum. Kafamda bir sürü taslak var; havada uçuşan kelimeler ve kalemimi çekiştiren zat-ı sıfatlar… Ama iyi veya kötü başlamalıyım buna.

Söze başlamadan önce belirtmek isterim ki; kitabımda yazan, her harfin her hecenin her kelimenin ve her satırın bir sahibi olduğu gerçeğidir. Ve yazılarıma sebep sadece O’dur. Yazılarımı kâh kırgınlık içinde kâh mutluluk içinde, bazen özlemle bazen ise nefretle yazdım. Ama bu yazıları oluştururken değiştiremediğim tek gerçek duygu Sevgi’ydi.

Her bir sayfası kahırlarla yaşanmış bu eserimi sizlerle paylaşacağım ki; bu acıları başka kimseler yaşamasın, başka kimseler kendilerini hayat denen bu arenada mağlup edecek hatalar yapmasın. Aslında herkes yazmalı, konuşmalı ve söylemeli ki; insanlar gerçek tecrübeleri, tecrübe edinsin. Bu noktada; “başkalarının tecrübelerini yaşayarak öğrenmek aptallıktır” diye ifade edilen atasözünü söylemek de doğru olur diye düşünüyorum.

Bu kitapta yazılanlar aslında benim çaresizliklerim. Bir türlü elde edemediklerim, yıkılan hayaller, yok olan umutlar ve daima umutlarıma gölge düşüren bir türlü yenemediğim acılar… Karamsar satırlarla dolu bir kitap diye düşünmeyin sakın. Kitabımı okumaya başlamadan önce bilmeniz ve göz önünde bulundurmanız gereken tek şey; her ne kadar karamsar satırlara sahip olsa da yazılarım, her kelimesi Allah için sevdiğimiz insanlara yazılabilecek satırlardır. Bunu söylemem, size çareler veriyorum demek değildir. Çoğu yazarın söylediği gibi kendinize çareler bulacağınız anlamına da gelmez. Müslüm Gürses’ in 2009 Konya Konserinde de ifade ettiği gibi “Ben çaresizliğimi anlatıyorum şarkılarla, siz ise benim çaresizliğimde çareler arıyorsunuz”.

Fazla uzatıp sizi kitabımdan soğutmak istemem –bu bir mizahtı-. Kendinize çareler bulacağınız bir eser yazamadım ama çaresizce yaşayan insanlara dua ettirecek birçok satır bıraktım sizlere. Sevgisine her zaman yenik düşen ve düştüğü yerden de kalkamayan bir insanın anılarını anlatıyorum sizlere… Uzun uzadıya cümleler yerine birkaç kelimeyle sonlandırmak isterim. Öncelikle kitabım üzerinde emeği geçen bana sonra kalemime ve çok değerli kalbime binlerce kez teşekkür ediyorum, iyi ki varsınız. Siz olmasaydınız ben asla yaşayamazdım.

‘Kenan da bir kuyuya düşmeden, ne yapsan da Yusuf’u anlayamazsın.

Bu hayatta defalarca ölmeden, gözden yaş olarak damlayamazsın.

Kimseye ne fazla değer ver ne de fazla öv.

Arada bir sırtını sıvazla ama söv.

Çünkü bu devirde sevmek değil sövmek moda dene ve gör.

Bak çok sevdik de ne oldu; tırnağımdı kopuverdi etimden.

En çok yalnızlığa sövdüm, it oğlu it ayrılmıyor dibimden.’

Âdem KOÇAKER

Kalemin Secdesi