Şarkıların Coğrafyası

Kelimelerle ifade edilmez bazen ne sevgi, ne nefret, ne de aşk… Ne başkasına anlatabilirsiniz ne de başkasını anlayabilirsiniz. Ama notaların anlatımı bambaşkadır; ince ince içinden çeker acıyı ve ince ince kapatır yaraları. Bir yandan kalbine işlerken yalnızlık senfonisi diğer yandan tercüman olur şarkının melodisi.

Şarkıların esaretinde yaşarız bazen en hüzünlü anlarımızı. Giriş kısmında başlar efkarımız ve eşlik ederiz sözlere sonra yavaş yavaş sesimiz kısılır ve sadece sözlere odaklanırız; anılar nostaljik bir film şeridine dönüşür, hayal meyal gelip geçer gözümüzün önünden. Nakarat kısmı beklediğimiz en can alıcı noktadır. İşte orada kendimizden geçeriz ve söze eşlik ederken anılarımızı izleriz.

Şarkıların coğrafyasında içeriz mesela; bir kadehi kaldırırken ya şerefe ya da şerefsize kaldırırız. O kadehi ya mutluluğa ya da hüzne kaldırırız. Ve bu kadeh kaldırışa her zaman bir müzik eşlik eder.

Gece en kadim dostudur şarkıların. Zifirinin içinde oynayan gizli ve şehvet dolu anılar, yaramıza tuz basan acınası sözler ve gelip gidenler… Şarkılar gibi yalnız değildir gece; ona kimi zaman eşlik eden bir ay’ ı kimi zamansa yıldızları… Ama şarkılar öylemidir? Dinleyeninden ve söyleyeninden başka kimsesi yoktur. O çaresizliğini anlatırken sözlerle biz onun çaresizliğinde çareler ararız. Aslında buluruz da… Rahatlatması en büyük çaresidir bize şarkıların.

Kimse bir Müslüm Gürses şarkısı kadar teselli edemez efkârlı insanı. Kimse bir Kıvırcık Ali gibi tercüman olamaz dert içine gömülmüş insana. Kimse bir Neşet Ertaş, kimse bir Hasret Gültekin olamaz mesela insanı rahatlatan. Hepsi ayrı ayrı tercüman olur asılsız dertlerimize. Hepsi ayrı ayrı efkarlandırır ve hepsi ayrı ayrı ağlatır. İşte bu sebepten hiç kimse bir şarkı olamaz, işte bu yüzden hiç kimse bir şarkı kadar rahatlatamaz insanı ve işte bunca sebepten dolayı “şarkıların coğrafyasında yaşamaktır hayat”.

Adem KOÇAKER

Kalemin Secdes