İlk Hüzünlenişi Yüreğinin

Bir gün güvenirsin birine, seversin sebepsizce. Mutlu edersin. Sebep olduğun gülüşünü, defalarca seversin gözlerinle. Söylemesi zor ama bilirsin, o da dönecek diğerlerine. Bırakıp gidecek, hayatının en değerlisi değilmişcesine. Bakacaksın arkasından, belki birkaç gözyaşı gezinecek kızaran yanaklarında. Dilin değil yüreğin konuşacak gidenin ardından. Ömrünün en kalabalık zamanında, en yalnız anını yaşayacaksın gidenin boşluğunda. Gündüzleri insanlardan kaçacaksın, tekrar güvenmemek için.. Geceleri ise uykuyu kovacaksın nemli gözlerinden, rüya görme endişesiyle...

Yürüdüğün sokakların bir anlamı kalmayacak. Başın önde, gözlerin yerde. Belki kilit taşlarını sayacaksın fark etmeden ama her adımında  baştan başlayacaksın saymaya. Çünkü gerisini getiremeyeceksin, unutacaksın sayıları. Bir diyemeyeceksin. Bu ilk terk edilişin, ilk hüzünlenişi yüreğinin. O yüzden "ilk"ler, "bir"ler sonsuza dek silinecek zihninden...

Başladığın her iş yarım kalacak. Tıpkı yarım kalan mutluluğun, eksik kalan gülüşün gibi. Kursağında kalan hevesin, her geçen gün biraz daha birikecek. Aldığın her nefes, biriken heveslerine takılacak gün geçtikçe.  Boğulur gibi olacaksın, sessizliğin hüküm sürdüğü gecelerde...

Ve bir gece daha gelecek... Nefesinde tıkanmayacak, hevesinde...

...

İnsan kalbi yara aldığı zaman ameliyattan çıkmış bir yara gibi olur. Evet açılan yara dikilmiştir ama en ufak bir zorlamada tekrar açılır o dikişler. Daha da kötüsü ameliyattan çıkan yara iyileşir, yeni deri kapatır üstünü. Fakat açılan kalbin yarasını ne özür kapatır ne de pişmanlık...