Her Şey Yazıldığı Kadar Yaşanır

Anladım ki benden sana dost olmazmış. Anladım ki her şey yazıldığı kadar yaşanırmış. Bazı şeyler söylendiği kadar dinlenirmiş. Biz de sonu hazırlanmış bir sona üzülmüşüz. Halbuki bilmeliydik “her şey yazıldığı kadar yaşanır” ama bilemedik. Sevdaya kaptırdık kendimizi. Boş hayaller, bomboş kilometreler ve yalan yanlış cümleler aldı götürdü bizi bizden. Boşuna ilerlediğimiz milyonlarca kilometrenin yorgunluğu yanımıza kâr kaldı bak.

Niye kendimiz yazamadık yaşayacaklarımızı? Niye hayallerimizi kuramadık sapasağlam bir kale gibi? Çünkü sen başka hayatlarda kirletiyordun ömrünü, bense senin kirlenen hayatında… Çünkü biz sevginin adını bilemeyen iki insandık. Çünkü biz çıkar için birbirimizi sevdiğimizi sanan koskoca birer yalandık ve sonunda birbirimizin ateşinde yandık.

Vedalar gibiydin dostum! Zordun, geçilmez sarp bir kayalık gibiydin. Ama bana her zaman bir köprün vardı bunu en iyi ben biliyordum. Köprünün çürüdüğünü bir türlü görememiştim ama sana inanmıştım. Çünkü dost kelimesi benim fıtratımın en güçlü hissi, duygusu ve hayat olgusuydu; yani sana inanmak benim alın yazımdı.

Şimdi ise katran karası mesafeler içindeyiz. Zaman yine en iyi bildiği şeyi yapmaya devam ediyor. Çalmaya!!! Senden sevdiğini sandıklarını benden ise seni… Her şeyi hatırla dostum hiçbir şeyi unutma. Ama en çok da kuralımızı unutma “Her şey yazıldığı kadar yaşanır”.

Adem KOÇAKER

Kalemin Secdesi