Yol

Ağır bir sonbahar akşamı, gün gündüzden ıslak. Elimde filtresine yaklaşmış sigaram, cepleri delik pantolonum ve yüzüme vuran gece yelleri..

Kaldırımlar temizdi; bugün belediye gündüzden temizlemiş belli ki. Yatacak yatağım, kalacak bir evimin olmaması ekstra bir hüzünle doldurur içimi, yüreğimde kapı gıcırtıları...

Hiçbir yolun sonu yoktu. Çünkü yol, nereye gideceksen oraya kadar uzanan bir gölge gibidir. Çıkarını bulamazsın; her yol anayolun kollarıdır, nereye sapsan aslında -ilk yoldan- yolun merkezinden kurtulamazsın. Hep gittiğini sanırsın, halbuki aldanır ve kendini aldatırsın..

Benim yolumun sonu yok, boş adımlar, iç cebi delik paçavra kabanımın astarına düşen sigaramı almaya çalışırken verdiğim anlamsız mücadele... Neyse ki galip olan bendim. Her defasında kaybettiğim tek şey; yol...

Gölgesinden kurtulamadığım, aksini düşünemediğim farklı düşüncelerimin bile aynı yerde buluştuğu tek yer yol.. İçime çektim sigaramı büyük bi' hasretle; halbuki az önce atmıştım öncekini sigaram bile bitiyor ama yol o bitmez her adımımda bir adım daha uzar.

İhtiyarladım, yol bitmedi.. İnsan ne düşünürse düşünsün aynı yerden asla uzaklaşamaz. Aşıksan ve ayrıysan farklı ne düşünürsen düşün yine olduğun yere; aşkına çıkar yollar. Kaybettiysen elindekini ne düşünürsen düşün yollar hep kaybettiklerine çıkar.

Sanırım ömrüm bitti ama yol hiç bitmedi.

Ve kimse unuttum demesin, yalan söylemesin hiçbir şey unutulmaz çünkü yol hep uzar. Adımlar yavaşlar belki ama yine de unutulmaz..