Ecirna!

Bugün de başımı koyacak bir yastık buldum.

Hamdolsun:

Bugün de uykusuzum...

Yine kendime sorular sormakla meşgul;

Bir o kadar da sitemkâr cevaplar verirken

Buna cür'et etmem ne kadar doğruydu,

İnadına sol tarafıma yatmışken.

Halim sana âyân,

Söylediklerim beyânken

Bildiklerinin bir kısmına,

Rûya görmek isteyen bir gönüle sahibim hâlâ.

Bir de daima vardı gönlüme seslenen biri:

Mevlâna Celâlettin Rumî...

Ey gönül, ne tuhaf değil mi?

Koskoca bir ömür,

Sana şah damarından yakın olanı

Didik didik aramakla geçti.

En büyük engelindi,

Huzurdan ilk kovulan kibrin timsali.

Gönül, han değil dergâhtı.

Paldır küldür girip çıkılamaz, günahtı ya

Dergâhta ki âbid bir türlü düşmemişti ağına.

Ama yenilmişti fettan bir kadına.

Hâlbuki melekler bile imrenmişti semâda,

Ömrüm ömrüme nasip olsun diye dua eden zâta.

Bir şey olmaz dedi bir kereden.

Günah kadar kıpkırmızı şarabı,

İçti kana kana nisâ elinden.

Sonra bir masumu yatırdı ölüm uykusuna,

Hakkın hatırı her şeyden âli iken...

Şimdi dar ağacı değildi ona dünyayı dar eden.

Karşısında belirivermişti birden,

Tam da dudaklarından dökülecekken:

Ecirnâ minşerrin nisâ!

İşte şimdi tek kurtuluş inkâr etmekteydi.

Öyle ya söz vermişti onu kurtaracağına.

Hafızanallah!

O yağdıran mıydı ki inananın da,

Inanmayanın da yağmuru kucağına...

Estağfurullah!...