Poğaçadan Çıktım Yola

Uzun zamandır yazayım mı, yazmayayım mı diye düşündüm. Sonunda bugün silkelendim ve yazacağım dedim. Kim ne derse desin yazacağım. İsteyen lüzumsuz görsün, isteyen kendi düşüncesince göre sözü yine uzatmışsın desin yarım bıraksın hatta hiç okumasın çok da …

Hani mizah dünyasının kimi stand up sanatçılarına soruyorlar ya “nereden buluyorsunuz bu esprileri?” diye onlar da cevabını veriyorlar…

Halkın içinde yaşa, gündüzleri otobüse, minibüse, vapura çeşitli toplu taşıma araçlarına bin sonrasında da yolda biraz yürü sende görürüsün nereden nasıl çıkıyor.

Gerçi konum mizah değil. Ama sanki birazcık düşünürsek sağından solundan mizaha da konu çıkar.

Her zaman söylediğim bir söz vardır; herkese eşit davranamam bu haksızlık olur diye. E gel de davran, davranabiliyorsan.

Her sabah olduğu gibi bu sabahta, adı sabah kahvaltısı olmuş ya, poğaçacının önünden geçerken, canım çekti bende alayım dedim. Ve kuyruğa girdim ki vay anam vay sanırsınız ki 80’lerdeki karaborsaya düşmüş yağ kuyruğu. Herkes vitrindeki poğaçalara bakarak adeta ciğere bakan aç kedi misali sabırsızlanıyor. Önce kendi kendime güldüm. Sonrasında sıra bana geldiğinde tezgahtara hitaben ağzımdan şu cümleler dökülüverdi. “Var ya siz yatın kalkın bizim evde uyuyan hanımlara dua edin. Onlar olmasa siz sabahları bu işi biraz zor yaparsınız”.  Tezgahtar gülerek “Allah sağlık, sıhhat ve bol uyku versin abi” dedi.  Arka sıralardan önce bir homurdanma olur gibi oldu “eyvah” dedim içimden “adamlar ne diyorsun kardeşim diyecekler” ama o fısıldaşmaların ardından, kahkahayı patlatan patlatana.

Hey gidi günler hey. Kadın erkek eşitliği çıkmazdan önce analarımız ve günümüz kadınlarını bir karşılaştıralım ve kıyameti bekleyelim. Durun beyler durun. Böyle giderse bugünlerimiz daha iyi günlerimiz.

Şöyle bir eski günlere gidiyorum da, evet o zamanlarda sabahın köründe satış yapan, simitçi, poğaçacı, çorbacı hepsi vardı ama müşterileri de çoğunlukla anadolu’dan gelip gurbette çalışan bekar işçilerdi. Elbette sabah evde kahvaltısını yapıp çıkan pis boğaz beyler de yok değildi, çay yanına atıştırma olsun diye poğaça vs. alan.

Analarımız, sabahları bizden önce kalkar, sobayı yakar, çayı demler, kahvaltıyı hazırlar o vakite kadar da yattığımız odanın ışıklarını dahi açmazlardı. Birazcık daha uyuyalım diye ince düşünürlerdi. Ne zaman çay ki demlenir,  ister 3-4 zeytin, bir dilim peynir, küçücük bir kase reçel olsun, kahvaltı sofrası hazırlanır, o zaman bizleri de, işe gidecek babalarımızı da yataklarımızdan kandıra kandıra  öpe koklaya kaldırırlardı. Sonrasında hayır dualar ile okula yada işe yolcu ederlerdi. Bu günlük alışılmış hizmetlerini yapmadıkları zaman ise o gün onlar için  bir eksiklik olur, analarımız kendilerini huzursuz hissederlerdi. Ve bu analarımız ister ev kadını olsunlar, ister çalışan emekçi analarımız olsunlar  bu senaryo hep aynıydı, değişmezdi.  Haksızmıyım?

Ama o zamanlar kadın erkek eşitliği yoktu ya.

Şimdilerde olay nasıl. Bırakın bizleri çocuklarına dahi sabah okula giderken kahvaltı namına bir şey vermeden gönderen yeni nesil kadınlar. Yalan mı?  Kimilerinizin bizim hanım yapmaz dediğini duyar gibiyim. İyide o zaman sabahın köründe o bebelerin pastanede, fırında bir poğaçacının peşinde işleri ne? Ve çantalarında ki kahvaltı namına bulunan muhtelif markaların bol Glikoz içeren kekleri ve bisküvilerinin işleri ne?

Ve korkunç bir hakikat “kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al” derler ya. Bu analar birde topluma, kız evlad, yani istikbalin analarını yetiştiriyorlar. Sanırım bu yetişen genç kızlarda şunu söylemeye başlamışlardır bile "ben sabahları kahvaltı edemem ki zaten..." Eyvah, eyvaaaaaaaaaaaaahhh.

Neyse ben fazla konuşmayayım. Ama duramıyorum beni affedin ne olur.

Durun daha bitmedi. Hadi hadi kızmayın içinizden bana. Çoğunuzun dönmeyen diline, lisan oluyorum şu an.

Yahu bu yazdıklarımı konuştuğum hanımefendilerin çoğu dahi kabul ediyorlar. Ama bakın kendilerini nasıl da savunuyorlar. Şu cümleleri üzerlerine hiçbir şey eklemeden olduğu gibi sizlere aktarıyorum. “Aaaaaaaaaa sabahın o saatinde ne işim var zaten gece geç yatıyorum, uzun gün ev işleri ile uğraşıyorum. Birde kalkıp adamın kahvaltısını mı hazırlayacağım. Versin iki kuruş para da bir zahmet poğaça falan alsın. Sonra bende çocukken okula giderken evde hiç kahvaltı yapmazdım ki” ve üstüne bir de kahkaha… Sıkıysa cevap ver.

Aaaaaaah anam ah. Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmazmış derler. Bağdat’ı gidip görmedim, niyetimde yok zaten. Ama analarımız gibisini de zaten göremeyiz bu da bir hakikat.

Evliğin ilk günlerinde durum böyle değil di tabi. Ama ilerleyen günlerde bir de üstüne üstlük, bir yerler soğumasın diye de yataklarından kalkmadan arkandan sesleniverirler “Kapıyı yavaş kapat!” yalan mı. Yahu kalk ta bari, hayır dualar ile yolcu et. Onu damı yapamıyorsun.

Kandırmayın kendinizi beyler ve sakın kızmayın bana ama yazdıklarımın hepsi doğru.

Sanki bizim analarımız o vakitlerde hiç ev işi yapmıyorlardı. Babalarımız, onlara Rusya’dan hizmetçi tutmuştu da onlar yapıyorlardı sanki evin bütün işlerini. Dolayısı ile de analarımız da bizlere sabah kahvaltısını rahat rahat hazırlayabiliyorlardı.

Ha unutmadan sorayım hepinize, o vakitler de sizin evde tam otomatik çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, çay makinesi, mikro dalga fırın vs. ürünler hangi marka idi?

Vay anam vay. Neyse daha fazla yazmayacağım.

İyi uykular hepinize. Bu son sözüm hanımlara değil beyler sizlere….

Sürç-i lisan ettiysem affola.

Saygılarımla.

(Not: İstisna olan hanımefendileri bu satırlardan tenzih ederim. Ve önlerinde saygıyla eğilirim)