Karanlığın Dibinde

Orda, işte tam da şu köşede duruyor sesin. Her başımı çevirişimde kırgınlığın, özlemin, öfken. Yine tam da böyle yağmurlu bir gün de getirmiştin çiçeklerimi. Her renk vardı, sen de renkli insandın vesselam. İçimdeki karanlıklar yine benim dışıma vurmuştu o gün. Şimşek çakıyordu beynimde, her taraf karmakarışık, sisli bir odanın içinde dışarıyı seyrediyordum. Kimi şemsiyesini açmış hızla evine gidiyordu, kimi umursamazca arabanın gazına basıyordu. Ne çok yağmur yağmıştı bugün. Kasvet buram buram kokuyordu odamda. Akşamın karanlığı yeni örtüyordu insanların üstünü. Hani uykun gelir, yorganı başına kadar çekersin ya işte bu karanlıkta beni böyle boğmuştu. Kapının çalmasıyla irkilen bedenim ve zihnimin kalabalıklarıyla kapıyı açtım. Elinde çiçekler, rengarenk...Bir merhabayla içeri doldun hemen, bir bakış hem de ne bakıştı. Sen böyle bakınca ben bir kere daha suçlu hissettim kendimi. Bir kere daha küfürler ettim kendime. Bitti dedim, bitti... Sen arkana hiç bakmadın. Tamam dedin ve ardına kadar açık bıraktın kapıyı. Yokluğun doldu içeri, bir de yağmurun getirdiği toprak kokusu. Bitti dedim ve sonuna kadar kapattım kapıyı. Tüm perdelerimi çektim, tüm ışıkları söndürdüm. Bir nefes alış verişim kalmıştı geriye. Şimdi, şimdi olmalıydı. Barut kokusunu da hiç sevmem aslında. Her son bir ayrılık değildir belki dedim kendime. Yanılamazdım...