Cennetin Tasviri

Bir yer var ki; anlatabilecek yeterlilikte dağarcığım olsa da, en kullanılmamış kelimelerle muntazam devrik cümleler kursam, her noktanın bir uyanış olduğu, her satır başının taze heyecanlar yarattığı tek solukta okunacak uzun mu uzun paragraflarla tasvir edebilsem keşke. İçinde bir sedir, ilk günlerinden kalma bozulmamış kısımlarından kahverengi olduğu anlaşılan eski ama onlarca yıl aile içi sirkülasyonların minik yoğunluğuyla bütün sıradan yaşantıları sırtlamış bir masa, belki boyasız ya da kerpiç bir duvarda resim -ki bir aile büyüğü, vasat bir ressamın pastoral bir eseri ya da seri üretimle çoğaltılıp sokak esnafından satın alınmış alelade bir fotoğraf- sedirdeyken ayaklarımızı yerdeki soğuk betondan korumaktan aciz bir halı ve galiba kocaman bir huzurun olduğu içinde yağmurun yağıp rüzgarın estiği küçücük bir oda. 

Masumiyetimin hat safhada olduğu yıllardan beridir bilincimin derinlerinde oluşan cennetimin, döküntü bir klübeden ibaret oluşuna hangi şiirler yazılıp, hangi hikayelere konu yapılırki. Hiç bir kadının bedenine terimin akmadığı karanlık bölgemin en ücra köşelerinde en acımasız sevişmeler yerine örümcek ağlarının olup, karanlığın ve uykunun tamamlayıcısı bu yabani otların egemenliğindeki bahçeli barakayı cennet addeten ruhumun kabuğu dünyanızda hiç bir zaman soyulmayacak. Hiç bir zaman özgür olmayacağım. Bütün bunlar bitip kapımı kapattığımda öyle çıplak olacağım öyle çıplak ki... Hırslarınıza, egolarınıza, bütün dayattıklarınıza karşı zedelediğiniz zırhımın acısını çıkartacak kadar...