Yatalak

Korunmasız bir kalenin içinde hapisim. Kalede benden başka kimse yoksa özgürce dolaşabilmeliyim. O zaman ben neden dolaşamayacak kadar hapis olduğumu düşünüyorum? Peki kalem korunmasız ise neden kaçmıyorum? 

Tabi ya.Çoğu zaman yatalak olduğum gerçeğini unutuyorum.Korkmayın hemen. Fiziken hareket edebiliyorum. Yatalak olan benim düşüncelerim. Küçük pencerenin önünde yıllarca bekletilmiş yatak, görünüşte bir hurdadan farksız olan objeye zincirli gibi davranıyor. Galiba bağlı olmaktan zevk alıyor. Çünkü hiç çıtı çıkmıyor. Bir isyan etse mesela, yatalak olmak istemiyorum dese. Yok demez ki.Elbette ki bu duruma alışmış olmak alışmamamış olmaktan daha normal.Yani sorun yok. Sizde sorun etmeyin. Siz şimdi meşhur kaleyi büyük bir şey olarak hayal ettiniz.Sonuçta kaleden bahsediyorum. Bir kale nasıl küçük olabilir ki? Küçük olsa adı kale olmaz. Peki ya size zindan deseydim ne düşünücektiniz. Siyah bulvarların delik deşik olmuş demirlere sinen o ölüm kokusu mu gelirdi aklınıza? Ve ya hayallerinizde beyaz bir papatya olarak mı yer edinirdi? Siz hiç zindanların bahçede olduğunu gördünüz mü? Güneş gören bir yerde hayal ettiniz mi?

Tabiki de etmediniz. Benim gibi. Zindanlar yer altında sarımtırak suyun farelerle dolu olduğu kalede.Bahsettiğim kalenin neye benzediğini bilmiyorum, fakat zindanları anlat deseniz tüm yatalakları kelepçeyle birleştirir. Karanlığın içine hepinizi daldırırım. Sonuçta zindan karanlık ve soğuktur. Sahi kale? O da soğuk mudur?

Soğuktur elbet. Küçücük ağızlarıyla sıçanlar mi ısıtacaktı. 

Komik.

Hadi birlikte gülelim. 

Hadi hadi çekinmeyin. 


Ahahahahah