Başlangıç

Yazmak kimine göre boş bir uğraş , kimine göre hayata anlam katma çabası. Gerçekten iz bırakır mı yazarlar başkalarının hayatlarında ? Örnek alır mı insanlar sevdikleri yazıların gerçek sahiplerini ? Yazar olmanın nasıl bir his olduğunu hep merak etmişimdir. Riskli bir meslek mi yoksa hayır duası alınan bir meslek mi diye kendi kendime soru sormuşumdur hep. Kelimeler dünyasında gezinen insanların sayfalarca yazılar yazması ilginç gelmiştir bana çünkü inanılmaz bir ahenk içinde dans eder kelimeler. 

Kelimeler kimileri için mutluluğu temsil eder ve her mutlu anında yazar hislerini. 

Kimileri içinse hüznün resim almış halidir. Yazar yazar ve en sonunda ağlar hissettiklerine. Çünkü yaşadıkları kelimelerle gözleri önünde resimlenmiştir artık. Ne bir kaçış yolu vardır ne de görmezden gelme şansı. En fazla gözlerini kapatarak kaçmayı dener sadece birkaç saniye de olsa görmemek ister o karşısındaki hüznün resmini ama gözlerini kapattığında da bizzat yanındadır. Ne kaçabilir artık gerçeklerden ne de yüzleşmek için hali kalır. Bundan sonra tek çaresi gözlerinin yaşla dolmasına izin vererek o hüzün gerçeğini görmemeye çalışmaktır. 

Kırıldıklarını mı yazmalı insan yoksa mutluluğunu mu ? Dökmeli mi tüm nefretini cümlelere yoksa mutluluk cümleleriyle gökyüzüne mi uçmalı ? Bunların cevabı duyguların arasında bir yerlerde gizlidir. Duygular insanı insan yapan bir özellik olsa da kimi zaman kişiyi insanlıktan çıkarır. İnsan duygularını saklayamadığı gibi onları kontrol etmekte de güçlük çeker. A kişisi tüm içindekileri etrafına saçarken B kişisi kapalı kutu gibi kendi içinde yaşar herşeyi. Hangisini yapmak daha iyi derseniz tabiki herşey gibi bunun da dozu önemlidir.

Duygular insanların karakterlerini belirler ve bir insan ancak duyguları kadardır. Sevinebildiği kadar neşeli , üzülebildiği kadar hüzünlüdür insanoğlu. Başarılı insanların çoğu duygularını kontrol edebilen insanlardır. Kariyerlerinde yüksek yerlere gelmiş insanlar korkunç görünürler öyle değil mi ? Dizilerde veya filmlerde dahi şuna bak "duygusuz" deriz. Oysa ki orda duygu vardır ancak gizlidir. Diyeceğim o ki "İnsan hissettiği gibi mi yaşamalı yoksa gereken neyse onun gibi mi yaşamalı?" Sorusunun cevabı umarım bir gün bulunabilir.