Suç

Camların buğusundan dışarısı gözükmüyordu ya da içerisinin göz gözü görmeyen sigara dumanından. Boş gözlerle cama bakıyordu Nihat, adını duyunca irkilerek Kemal'e döndü. "Hadi sıra sende" diyordu Kemal. Bir an Kemal'e, sonra etrafına, en son önündeki okey tahtasına indirdi gözlerini. Boş bir hareketle ortadan taş aldı, tahtasına koydu, eline ilk gelen taşı masaya koydu. Bitmesini bekliyordu oyunun bir an önce, kaçmak istiyordu oradan sanki gidecek bir yeri varmış gibi. Oyun biter bitmez herkese güle güle dedi, ayağa kalktı, paltosunu giyiyordu Kemal;

"Bize gidecektik nereye gidiyorsun" dedi. 

"Biraz dolaşayım gelirim" dedi ve koşar adım çıktı. 

Dışarıda buz gibi, insanın yüzüne iğneler gibi batan ince ince yağmur yağıyordu. Platosunun yakasını kaldırdı, hızlı adımlarla yürümeye başladı. Neden sonra yavaşladı adımları. Gidecek yeri yoktu oysa ki, yetişmesi gereken de. Kendi hazırlamıştı bu sonu, aslında için için de bunu biliyordu. Ama o kadar alışmıştı ki başkalarını suçlamaya, kendi seçimlerinin bedelini başkalarına ödetmeye. Fakat bu sefer çekilmişti herkes. Kimse onun suçunu üstlenmemişti veya ona yardımcı olmamıştı bu konuda. Öyle kalmıştı bir başına yaptığı seçimle. En yakınından gelmişti zaten ilk darbe "Ben senin günah keçin değilim, senin yanlış seçimlerinin bedelini ben ödemeyeceğim" demişti kadın. Ödememişti de, gitmişti sakince... 

Sadece giden kadının hediyesi olan ayakkabılarının her yere değişinde çıkardı ses duyuluyordu karanlık, soğuk sokakta. Ayakkabılarına baktı iyice yavaşlayıp, o günü hatırladı. Yeni yıl hediyesiydi kadının, çok istediği için almış süpriz yapmıştı ama küçük gelmişti. O da her zaman ki gibi bana iş çıkardın şimdi gidip değiştimekle uğraşacağım diyerek yarı söylenme yarı teşekkürle cevap vermişti. Düşündü kendi kendine acaba ben mi haksızlık ettim diye. Çok kısa bir an öyle geçti aklından sonra yok dedi aklı ona haksızlıksa yapılan sana yapılmıştır. 

Devam etti yürümeye, ruhu o kadar yaralıydı ki soğuk sanki yaralarına iyi geliyordu. Üşüyordu belki ama incinen yerine buz koyarsın ya hani, rahatlarsın soğuğa rağmen işte tam da buydu hissettiği. Şimdi yalnızdı istediği gibi, kısa bir zaman istediğim hayatı yaşayabileceğim demişti hatta kendine ama gerçekler öyle olmamıştı. Planladığı bu değildi, kendi kendine kurduğu rüya gerçekler karşısında hızla yok olmuştu. Buydu aslında kabullenemediği, her şeyi düşündüğünü, planladığını sanmıştı karşısındakinin aklını zekasını hesaba katmamıştı hatta zaman içinde buna şaşırmıştı bile. Kimse durmamıştı arkasında bir iki yalakasından başka. 

Bir zaman sonra gitmek de istememişti zaten ama çok geçti, artık gönderiliyordu. Bunu da hesaba katmamıştı, ezilmeyi elbet kabul edememişti. Bedeller ödememişti, hala ödüyordu. Kimse de yardımcı olmuyor, olamıyordu. Şimdi boş sokaklarda dolaşırken hedefsizce kendi de anlam veremiyordu bütün bunlara. Neden kendimi bu duruma düşürdüm ki diyordu. Ne gerek vardı. Pişman olamam ben diyordu kendi kendine, pişmanlık zayıfların hissidir.