Büyüdüm Galiba Hayat

Hep yanlış kişilere güvendim ben. Hep yanıldım. Hata yaptığımı anladım. Fakat "çok geç" olmuştu...Biliyorum 14 yaşındaki bir kız çocuğu olarak çok değişik şeyler yazıyorum. Bunu bana hayat öğretti. Kara topraktan besledim, yağan yağmurla suladım içimdeki papatyalarımı. Bazen yıprandım, bazen yıkıldım. Biliyor musunuz? Bunu annem bile fark etmedi... Ben her gece sessizce ağlarken, sabah gülümseyerek "herkese günaydın!" diyebildim. Üstelik bunları yapmaya 9 yaşında başladım...

Çok okudum. Kitaplarla bütünleştim. Sonra 11 yaşında kitap yazmaya başladım. Kendimi böyle avuttum. Acımı unutacağım her şeyi elimden aldı hayat.Sadece kitaplığımdaki romanlar ve kağıt kalem bırakmadı beni... Çok yoruldum. Tam 4 senedir bu şekildeyim. Kimseden yardım etmesini istemedim, istemiyorum. Ben güçlü olmayı dedemden öğrenmiştim zaten, 7 yaşımda. O benim ilk duam,ilk verilen sözlerimdi...

Bazı insanlar gördüm, çok kolay unuttular. Bir gün ağladılar, ikinci gün sızladılar, üçüncü gün ise sustular. "Neden?" diye sorduğumda "Unuttum!" cevabını aldım. Bir türlü anlayamadım. İnsan içindeki bir daha asla yeri doldurulamayacak yaraları nasıl unutur ki? Bir daha geri göremeyeceklerini bilmiyorlar mı? Veya onlar yetişkin oldukları için mi unutabildiler? Zaten şu yetişkinleri bir türlü anlayamadım... Çocukken büyümek isterdim. Büyüyünce mutlu olucağımı, her şeyin yerli yerinde olucağını sanmıştım. Fakat olumlu olarak değişen tek bir şey var; artık evde bir karar alınırken bana da soruluyor. Onun dışında her şey kötü. Dünyanın kötülerle dolu olduğunu büyüdükten sonra anladım. Bu gerçek zaten her şeyi mahvetmeye yetti. Artık anlayabiliyorum. Olgunlaştım. Özleyince kalbim çıkıştı. Gerçi çocukken de öyleydi ama özlemek o zamanlar bu kadar koymazdı... Büyüyen insanların hastahanede kalıcağını sanmıştım. Çünkü dedem hep hastahanedeydi ve benim çocukluğum normal olarak hastahane kapısında geçti. Yaşıtlarım parklarda oynayıp hoplarken ben kuzenlerimle birlikte hastahene içindeki çocuk parkında oynardım. İlk defa o parkta düştüm, ilk defa o parkta dizim kanadı ve ilk defa o parkta düştüğüm zaman kimseden yardım istemeden kalkabildim... Anlayacağınız benim çocukluğum ellerimden akıp gitti. Bunun için dedeme de, başka birine de kızmıyorum. Dargın, kırgın veya pişman falan da değilim. Hatta onlara minnettarım. Bana hayatın zorluklarını o yaşta öğrettikleri için şuan dimdik ayaktayım. Kendimi onlar sayesinde koruyabiliyorum. Ve ben sevdiğim biri için çabalamayı, onlar sayesinde, o hastahanede öğrendim. Ben o hastahanenin bahçesinde ağlayarak "seni seviyorum dede, iyileşiceksin!" diye bağırdım. Ben çabalamayı, kaybetme korkusunu o hatahanede öğrendim. Ben çaresizdim... Bakın bu gün de ölmedim. Bu gün de dimdik ayaktayım. Yılmadım. Fakat bu satırları yazarken daha bir yoruldum. Daha çok acıdı kalbim. Sanki bu gün biraz daha çok özledim. Şimdi içeri geçip gülümseyerek(!) herkese günaydın diliycem.

Uzun lafın kısası çocuklara "büyüyünce her şey çok güzel olucak!" demeyin. Gereksiz vaatlerle onların ufak kalbinde gerçekleşmeyecek hevesler yer edindirmeyin. Çünkü acı bir anda, heryer heryerdeyken geliyor. Toplamamıza hiç izin vermiyor. Düşündükçe o hayaller canlarını acıtır. Biz belki alışığız fakat onlar değil... Onlar çok saf. Bir zamanlar hepimizin olduğu gibi. Onlara hayatı öğretin. Onlara hayatı öğretin fakat öğretmek il kandırmak kelimesini karıştırmayın.