Her Şey İçin Çok Geç

Tek yapmak istediği bir yürüyüştü Ajlan’ın. Biraz kafasını boşaltmak biraz sakinleşmek biraz yalnız kalmak istiyordu. Her şeyin üst üste geldiği bir dönemdeydi. Ne yana koşacağını şaşırmıştı. Nereye dönse yüzünü kapılar hızla kapanıyordu. Çaresizdi artık. Sığınacağı bir yer kalmamıştı. Kim kalmıştı zaten çevresinde? Açık sözlü ve dürüst olmak hep iyi gösterilmişti. Tamam tutupta sen şöylesin sen böylesin diye kimseye laf saymamıştı ama yine de kalmamıştı çevresinde kimse. Biraz yürüyüş herşeyi çözecekmiş gibi geliyordu. Sanki ağaçların arasında yeni bir hayat bulacak ve dönüş yolunda güller açacaktı yüzünde. Havalarda düzelmeye başlamıştı neden yürümesindi? Üzerine birşeyler aldı çıktı. Havanın nemli ve tuzlu kokusu daha bahar ayının başlarından hissettiriyordu kendisini. Ajlan seviyordu şehrini ama şehir onu seviyor muydu? Bağrına mı basacaktı yoksa bir anda feryat edip atacak mıydı onu içinden? Belki de Ajlan bekliyordu atılmayı zaten dışlanmanın ağır yükünü hissederken iliklerine kadar neden hak etsin ki şehrini? Ekmek aldığı bakkal amca da gıcık alıyor muydu ondan? Ona da ters cevap verdiği olmuştu ama iyi gününde değildi belki de?! Ya da hepsi bahaneydi. Yaşayamıyordu insanlarla. Olmuyordu. Yapamıyordu. Sevemiyordu. İlişkileri de böyle bitmişti, ailesini de böyle soğutmuştu kendinden. Hoş değildi yaptıkları belki de ama özgür bir bireydi değil mi? Hoş artık tamamen özgürdü. Bitirmişti herkesle ilişkisini. Sevmiyordu kimseyi. İyi mi ediyordu?

Çıktı yürüyüşe kafasında yine aynı şeyler vardı. Aynı şeyleri zikrederken nasıl işe yarayacaktı bu yürüyüş? Düşünmeyi bırakmalıydı. Derin bir nefes aldı. Vereceği nefesle zihnindeki negatifliği göndermek istiyordu. Yapmalıydı göndermeliydi. Başka şansı yoktu. Bir müddet daha kendi kendine kavga ettiğini fark edene dek yürüdü. En son durdu. Acı bir ses geliyordu. İnleme sesiydi sanki. Durdu, dinledi. İnsan değildi bu çok farklı bir sesti. Sese doğru ilerlemeye devam etti. Bir köpekti sesin sahibi. Yavrusu ölmüştü. Ezilmişti vicdansız bir araba tarafından. Diğeri de annesi olmalı muhakkak kenara çekmişti. Ağlıyordu başında. Yaklaşmaya korktu Ajlan. Anne köpek ona zarar verebilirdi. Sonuçta yavrusuna zarar veren hemcinsiydi. Temkinli adımlarla yaklaştı. Elini anne köpeğin sırtına koydu. Nefes alışını hissediyordu. Hızlı ve kesikti nefesleri. Anne köpek hissetmedi. Acısı yeterince büyük olmalıydı. Yoksa kesin döner bakardı. Elini ilerletti Ajlan. Başını kulaklarını okşamaya başladı. Hala tepki vermemişti köpek. Elini geri çekerken tasma takıldı eline. Nasıl fark edememişti az önce? Çok inceydi tasma belki ondandı. Yine bahane üretiyorum dedi kendi kendine. Sesli konuşmuştu. Köpek o sırada dönüverdi. Başını iyice yaklaştırıp Ajlan’a sokuldu. Ajlan da daha çok sarıldı. Yavrusu yerde kanlar içindeydi. Canı nasıl yanıyordu kim bilir?

Tasmaya bakmak geldi aklına Ajlan’ın. En azından sahibinde daha çok teselli bulabilirdi. Sonuçta şuan Ajlan bir omuz için neler vermezdi? Güldü. Gülüverdi. Nasıl da yapayalnız koyup kendini insan sonra bir köpeğe bu şekilde teselli vermeye çalışabilirdi? Kendisi çok düşünceli olsa bu hale olmaz. Bu saatte daha yatağından kalkıyor olur güzel bir Pazar kahvaltısı yapardı sevdikleriyle. Ama yine aynı sorun. Sevdiği kimse yoktu. Zamanı mı vardı acaba? Daha bilmiyor muydu sevmeyi? Zamanla mı olacaktı? Öğrenir miydi acaba? Bilmiyordu. Duraksadı. Köpeğin sahibini aramalıydı. Tasmayı çevirdi. Numarayı yazdı. Ama zaten kendisinde kayıtlıydı. 5 yıldır görmediği birinin numarası neden hala duruyordu? Bir işaret miydi acaba? Heyecanlanmıştı. Derin bir nefesten sonra aradı numarayı. Tanıdığı ses açacaktı telefonu. Kaderin cilvesiydi belki de. İşaretleri takip ederek sevecekti belki artık. Hem de eskiden tanıdığı ve hak etmediği şeyler yaşattığı adamı. Uzun uzun çaldı telefon. Yaşlı bir kadın sesi çıktı karşısına beklemiyordu. Annesi miydi? Bilmiyordu. Kadına hızlıca köpeği söyledi. Sanki ne kadar hızlı söylerse o kadar rahatlıyordu. Derdini anlattıktan sonra karşıda ki ses şunu söyledi: 

-Her şey için çok geç.