Hissiyat Günlüğü

Büyük bir isteksizlikle kalktı yataktan. Akşam olsa da tekrar uyuyabilsem diye geçirdi aklından. Ne yapacağını bilmez haldeydi. Tekrar yatağın üzerine oturdu. Çevresindeki duvarlara bakındı, onların bile bir eşi var, onlar bile yalnız değil. Ama ben yapayalnızım diye edebiyat yaptı kendince.

Bir yerlerden ayakları kırılan atların, daha fazla acı çekmemesi için vurularak öldürüldüğü duymuştu. İnsanlarda onun kalbini çok kırmışlardı, acaba onu da fazla acı çekmemesi için vururlar mıydı?

Sadece uykuları da ruhsal acılarını dindiriyor. Gördüğü rüyalarla anlık mutluluklara ulaşıyordu.

Yaptığı şeyler ya mecburiyettendi yada refleksti. Yemek yiyordu çünkü mecburdu. Gülüyordu çünkü refleksti. Birde kendi kendine yazdığı tek kıtalık saçma şiirlerle kendini avutuyordu. Bu düşünceler içerisinde, sehpanın üzerinde duran küçük kağıtlara uzandı, birini içinden okumaya başladı:

Gökyüzünde yıldızların arasına sıkışmış ay gibi,

Bir hevesle alınıp sokağa atılmış gibi,

Para satılmış anı gibi mazi gibi,

Yalnız hissediyorum kendimi.

Hızını alamayıp bir tane daha okudu:

Yüzümüze gülen her kadına,

Aşık olup şiirler yazdık,

Hayaller sönüp gerçekler sineması başlayınca ,

Yalnız olduğumuzu anladık.

Sahiden de yüzüne gülen kadına aşık olup, kalbinde onlara karşılıksız aşk besliyor. Bu çaresizlikten bile mutlu oluyordu. İçinde bulunduğu durumda sıkılarak odayı terk etmek için ayağa kalktı. Hissiyat günlüğü yazmayı başka zamana bıraktı...