Sen Nasılsın?

Yazdıklarımızda bile mi bir düzen bir kural olmak zorunda ? Yahut daha öncesinden biçilmiş kaftan olan kurallar silsilesine göre şekillendirmek zorunda mıyız? Ben hayır diyorum. Hayır. Yazılarıma bari dokunmasınlar.. İstediğim yerde konuma başlayım, istediğim yerde paragraf yapayım, dilersem sonuçsuz sonlandırayım.

Benim içimden giriş yapmak gelmiyor. Direk “gelişmeden” başlamak istiyorum. Hani şu kural olarak anlatılmak istenenin anlatıldığı bölüm. Hani girişten sonra gelen kısım. Benim içim girişi yazacak kadar müsait değil. Benim içim direk gelişmeye başlayacak kadar dolu, dopdolu.
Konuşacak kimsem olmadığında yazarım ben küçüklüğümden beri. Yazmayı bildiğimden değil, sevdiğimden de değil aslında. Hani derler ya “dolar dolar taşarım ben”, ha işte ben doluyorum doluyorum da taşacak bir kimsem yok, yerim yok, bulamıyorum, sığamıyorum yere göğe de yazıyorum. Şimdiye kadar hiç mi taşmadım? Taştım ya, taştım elbet ama yine kağıtlara. İnsanlara hiç mi olmadı peki? Hiç mi kimseyle paylaşmak istemedim? Elbet istedim elbet denedim ama her defasında aldım ağzımın payını ve sonra vazgeçtim bu huyumdan çünkü insanlar yanıltmıyor.. Her defasında pişman ediyorlar sizi. 

Kalsın içinde, dert olsun, hastalık olsun sana, ben anlatıyım beni dinle, çare bul, çözüm değil çözümler üret benim için. Ben içinden seçeyim, ağlayacak omzum ol, Güzin ablam ol, benim dertlerimle de dertlen, sıkıntılarımı sıkıntın bil ona göre davran, acım acın olsun hatta senin olsunlar ben hepsini sana bırakıyım kuş gibi hafifleyim ve arkama bakmadan gideyim diyorlar ama bir “SEN NASILSIN” diyen yok. Çok görüyorlar bunu bile. Çok bir şey istemiyorum ki bari yalandan sorulsun hatrım da kendimi avutayım. Benim de sıkıntılarım olabileceğimi düşünsünler, bende doluyum, belki dinlemek istemiyorum o an ya da durup “bende insanım yeter!” demiyorum ki. 

Yalandan hatrımı sorsunlar. Gerçekten yalan söyleyemiyorum. Söylemiyorum, söylemedim değil. Yeltendim, denedim ama bir şekilde bocalıyorum.. Neyse bir hatrımı sorsunlar da belki sesimin titremesinden, belki göz kaçırışlarımdan, belki parmaklarımla oynamamdan, belki ayaklarımı sallamamdan, belki kafamı sürekli oynatmamdan, belki hızlıca "iyi, ya sen?" geçiştirişimden anlarlar iyi olmadığımı, benim de canımın sıkkın olduğunu, benim de bir damla dahi alamayacak kadar dolu oluşumu, benimde canımın acıyor olduğunu.. 

Hissetmek değil, anlamak kastım. Sadece anlamak. Beklediğim sorulması sadece, rahatlatılmak da değil “ha, anladım peki. Düzelir yaa, sen takma” diyip, susmaları. Anlayıp, kendi sıkıntılarıyla boğmamaları..