Martı

Image title

Bu kitabın kitaplığıma nerden veya nasıl karıştığı kafamda hala bir boşluk da olsa, geç fark ettiğim bu güzelliğin bana kattığı çok şey oldu. Önce sadece okumam gerekiyor hissinden kurtulmak için okudum, bir gün içinde ikinci kez elime aldığımda kitabın bittiğini ama benim zihnimi rahat bırakmadığını fark ettim. Kitaplığımın tozlu köşelerine kaldırdığımı zannetiğim bu kara kitabı tam iki saat boyunca süren bir elimde, toz bezi diğer elimde cam sil ''madem çıktım tozunuda alayım'' düşüncesi ile aradım. Unuttuğum, ilkokulda okuduğum, adını bile bilmediğim yazarların kitaplarıyla bile karşılaştım ama martıyı bulamadım Sanki kanatlanıp uçmuştu.. Aradan geçen üç gün boyunca kitabı boşvermiştim kii

Sabah uyanıp nevresim takımlalarımı değiştirmek için kollarımı sıvadığımda, ranzamın güzide döşşeğini havalansın diye kaldırdığımda gözlerim şaşkın beynimse ''bu ne ara buraya girdi len'' modundaydı. Sonra otobüste hatırlayıp sırrıttığımda ve millet bana deli misin kızım bakışı attığında kendime geldim. O tozları alıp kitabı bulamadığım gece ben uykudan uyanmış, okul çantamı dökmüş, mavi dosyanın içindeki kitabı almış, döşşeğin altına koymuştum. Aslında bunu ben değil bilinaltım yapmıştı. Yani ben buna inanmak istiyorum. Yoksa lise ikinci sınıfa giden biri için delirmek çok da hoş olan bir fikir değil. Madem bunca badire atlattık gel bakalım kara kitap ne diyorsun bana diye elime aldım. Otobüste ayakta kitap okuyan tayfaya aşırı uyuz olan ben büyük konuşmamam gerektiğini işte o zaman anladım.

Açtım okuyorum ama anlamıyorum, zatan bu belediye otobüsünün ''şöfer amcaları'' can taşımıyoruş gibi sürmediklerinden yanımdaki adamın ayağına bilmem kaç kez bastım. Sırtımda kitaplarla dolu bi çanta, elimde içinde ne olduğunu şuan hatırlamadığım bir poşet, diğer elimdede bu canıma kastı olan kitap vardı işte. Hangi elimle tutunuyordum diye düşününce,poşeti bileğime takmış o elimle tutunuyor olamam gerekir herhalde.. 

Birkaç durak geçti boş bulduğum ilk uygun yere oturdum. Şansıma cam kenarı denk gelmişti. Açıkçası hayattaki tek şansımın bu olduğu kanısındayım. Kitaba odaklandığımda ve günlerdir gözüme neden battığını anladığımda ineceğim durağı kaçırmış,devamsızlığım kritik bi halde değilmiş gibi geç kalmış, birde üzerine acayip acıkmıştım. Sonra kaldırdım kafamı baktım gökyüzü mavide sınırı aşmış, gittim iki simit aldım. En yakın meydanda boş boş oturdum. Aslında simitlerden birini martı varsa atarım diye almıştım ama film çekmiyoruz sonuçta, martı falan görmedim ben.

O akşam babam ''kızım okula gitmemişsin nerdeydin?'' gibi can alıcı bir soru sorunca. Tüm sevimliliğimle sırıtıp olanları anlattım. İnanmadı. Bende ergenliğimin bana verdiği yetkiye dayanarak odama kaçtım.  

Şuan liseden mezun olmuş, part time birçok işte çalışmış, hayatı ucundan tatmaya başlamış ama acı sevmediğinden, tek lokmada bitsin istemiş herşeye rağmen bu kara kitabı çantamdan,başucumdan,yastığımın altından bir kez olsun ayırmamıştım. Martı bana uçayi öğretti, bana kendimden sıkılmamayı öğretti. Martı bana asla özgürlüklerimden vazgeçmemem gerektiğini öğretti. Sonra da bembeyaz kanatlarıyla uçup gitti..