Fasa Fiso

Burada öncelikle televizyonun tarihcesini vermekle başlamayı uygun gördüm:Televizyon ilk olarak 1923 yılında icad edilmiştir. Bunu takip eden 1930 yılında ise ilk kez televizyon beyaz eşya olarak satışa çıkmıştır. Böylece yavaş yavaş yayılmaya başlamış ve 1940 yılından sonra da renkli televizyon çalışmaları hız kazanmıştı. Bu arada 1950 yılında ilk kez ABD'de renkli televizyon satışa çıktı. Bunu takip eden yıllarda geniş kitlelere yaygınlaşmaya evlerdeki yerini almaya başlamıştı.Türkiye'ye televizyon 1953 yılnda girmiş ve İstanbul Teknik Ünüversitesince yayın hayatına başlamıştı. Bölgesel ve haftada bir kaç saat yapılan bu yayınlar televizyonculuğun bu manada bizdeki alt yapısını oluşturmaktaydı... Zaman içerisindeki gelişme ile televizyon TRT tarafından yayın hayatını sürdürmüş ve studyolarda yayın hayatına devam etmiştir.

Bundan sonraki evreleri de bir çoğumuz aşağı yukarı hatırlarız zaten. Mesela benim çocukluğumda televizyon köylere yeni yeni girmeye başlamıştı. İlk önce siyah beyaz televizyonlar vardı ve sadece gündüz yayın yapılmaktaydı. Gece ise istiklal marşı ile televizyon o günlük yayınını sonlandırmaktaydı ve arkasındanda "Televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız yazısı çıkmaktaydı." Bizim evde televizyon olmadığından ve o yıllarda bu müthiş cihaza olan ilgi ve meraktan dolayı bir çok zaman komşularımızın kapısını çaldığımız günler hala hafızamızda durur. Bu sihirli kutu insanı adeta ekrana bağlıyordu. Tabi bizim merakımız da en çok çizgi filmlereydi. Yıllar yılları kovalarken özel televizyonculukta Türkiye'de yayın hayatına başlıyordu ve çok renklilik adeta yerini alıyordu. Bu önemli gelişme ile birlikte rekabette artmış ve yayın kuruluşları yayın saatlerini de uzatmakla beraber program akışlarına hız vermişlerdir.

Yıllar geçti televizyonculukta geliştikçe gelişti. Şöyle ki, aslında faydalı bir araç olması gereken bu sihirli kutu, büyük bir tehlikeye dönüştü.. Nasıl mı? Bunun nasıl olduğunu bilmemiz için müneccim olmamıza gerek yok sanırım. Gelin hep beraber son yıllarda reyting uğruna yapılan rezaletlere şöyle bir bakalım ne dersiniz? 

Mesela benim hemen aklıma son yıllarda toplumumuza dayatılan evlendirme programları geliyor. Adeta toplumsal ahlakı değerlerimiz dinamitlenmekte ve geleneksel örf ve adetlerimiz ayaklar altına alınmaktadır. Üzülerek söylemeliyim ki ne bu işin üzerine giden birileri var ne de bu aidiyeti belli olmayan programları denetleyen birileri... Sözüm ona bazı çözüm üretmesi gereken ve denetleyici sıfatı ile işin başındaki kurumlar yazık ki bu programlara göz yummaktadırlar. Güzel ülkemin saf ve temiz insanları bu saçma, saçma olduğu kadar kurgu programlarla kirletilmeye ve insanlarımızın dimağları yıkanmaya çalışılmaktadır. Bu tür programlar ile insanımızın ahlaki yozlaşmalarına adeta çanak tutulmaktadır ne yazık ki. Bu ve benzeri programlara o kadar çok örnek verilebilir ki...

Dizilerde ahlaki kurallar ve dini hassasiyetler hiçe sayılarak bir çok toplumsal ve dinsel kural dışı ögeler işlenmektedir. Burada elbette ki tek tek yayın kuruluşlarını sıralayacak değiliz. Ama tek kelime ile ifade etmek gerekir ise bu hal hastalık gibi sarmış adeta bizi kuşatmış, kangren olmuştur. Hangi yanına dönsen illa ki bir nane ile karşılaşıyorsun. Bu gün çevremizdeki olaylara bakarak yaşananlarda televizyonun ne kadar etkisi olduğunu hep düşünmüşümdür. 

İlla ki faydası olmakla beraber, özellikle son yıllarda iyiden iyiye zıvanadan çıkan tv yapımlarının toplumsal kırılmalarda katkısının çok büyük olduğunu görmüşümdür. Bu benim fikrim tabi ki. Geçmişte yapılan da buydu aslında. Bakın eski Türk filmlerine, bir çok filmde alttan alttan aslında dini değerlerimiz aşağılanmıştır. Bizler de üzülerek söylüyorum ki içerisine yerleştirilen komedramdan olsa gerek hep çok gülmüşüzdür. Birileri bizi dizayn etmiştir aslında yıllarca ve bir nevi görmek istedikleri yaşantıyı bizlere dikte etmişlerdir. Bugün de çocuklarımız üzerinde bu oyun oynanmaktadır. Bir çok çizgisel yapımlarla alttan alttan genç beyinlere zehir akıtılmaktadır. 

Son söz olarak söylemek gerekir ise bu işe el atacak mangal gibi yürekli insanlara ihtiyaç vardır. Şöyle ki evlerimizde çoğu zaman farkında olmadan kontrolümüz dışında evlatlarımızın zehirlendiklerini düşünmeden rahat uyku uyuyabilelim. Artık yeter!