İstanbul'a Veda

Vakit gece yarısıydı.Zifiri karanlıkta dolaşırken gökyüzünde yıldızlar eşlik ediyordu ağır adımlarına.Yorgun yüzü ve gözlerindeki kederle ilerliyordu İstanbul'un dar sokağında.Ahşap eski bir evde tek başına kalmanın verdiği çekilmez günlerden biriydi ta ki o telefon çalana dek

Uzun boyluydu,cevvaldi ve kömür karası gözleri vardı.İşyerinde saatler geçmek bilmemişti o gün, sanki olacakları sezmiş gibiydi.İçinde bir sıkıntı vardı aradı sevdiğini sesini duyup rahatlamak istercesine.Telefonu açan ses,kara gözlüm, bitanem,efendim,diyordu.'Balım çok özledim seni,inşallah kısa zamanda geleceğim yanına,düğünümüz için çalışıyorum para biriktiriyorum,sen tasalanma,herşey iyi olacak' diyordu.Son sözü,sen benim balımsın,ilk göz ağrımsın,kendine dikkat et,can özüm'oldu.

O gün akşamı zor etti,eve giderken omuzlarında bir yük içinde sızı vardı.Tam kapıdan içeri girdi ki acı acı çalan o telefon sesi,hayırdır dedi.Arayan kardeşiydi,sevdiğinin kaza geçirdiğini,vefat ettiğini yutkunarak ve de ağlayarak zar zor söyleyebilmişti.Telefon elinden düştü yere ve o an yıkıldı.Oysaki ne umutlarla gelmişti taşı toprağı altın denen bu şehre.

'İstanbul,bekle beni bende varım,bir lokma da bana ver,beni de al koynuna,biraz mavin biraz yeşilin,iki yakayı birleştirdiğin gibi benim de iki yakamı getir biraraya.'derken yüreğinde tarifsiz umutlar,gözlerinde heyecan vardı.Sevdiğini kaybetmenin acısıyla kendini attı sokaklara,deniz kıyısına geldi,gözlerinden sicim gibi yaşlar dökülüyordu.Avazının çıktığı kadar bağırdı feryadı içini öylesine yakıyordu ki...Kendini avutmak,gecenin karanlığında belki de denizin derinliğinde kaybolmak istiyordu.Sabaha karşı ezan sesleri birbirine karışırken,martıların uçuştuğu deniz kenarında,sevdasının verdiği derin yaranın acısına dayanamamış ve kalp krizi geçirmişti.Oracıkta son nefesini verdi.İstanbul bir cana hasretti artık.Şimdi daracık sokakta o eski ahşap evin kara gözlü cevval yiğidi,İstanbul' veda etmişti apansız..Kim bilir belki yariyle kucaklaşmıştı...