Mevsimlerin Dilinden

En çok sevilen mevsim nedir acaba diye düşündüm, ya da en çok sevdiğim.. Olabilir miydi mevsimlerin âlâsı? Birini diğerinden ayıran herhangi bir özellik bulunabilir miydi? Sevebilir miydi insan birini diğerinden daha fazla?


İlkbahar mesela.. Nasıl sevilmezdi ki? Nasıl sevinmezdi insan baharın geldiğine? Kuşlar bile cıvıl cıvıl yaşıyorken sevincini, haykırıyorken insanlara baharın geldiğini.. Açıyorken çiçekler dört bir yanda dinlemeden kimseyi. Aldırmadan modanın yeni renginin hangisi olduğuna. Hoş bir bencillik havasında, en güzel benim edasıyla süslüyorlarken yaşamı.. Nasıl sevmez ki insan ilkbaharı?


Yaz geldi diye mutsuz olur mu hiç insan? Ben kışı daha çok seviyorum diyebilir mi? Güneş bile anlatıyor her şeyi. "Sevin beni" diyor. "Şems'im ben. Hem iliklerinize kadar ısıtan, hem aydınlık veren.." Hava karardığındaysa ay çıkıyor karşımıza. Karanlık oldu diye kesmeyin diyor ümidinizi. Bakın ben geldim. Kamer'im ben, Şems'ten sonra gelen. Recâyı sergilerim sizlere, ümidi. Kapkaranlık olmasın diye dünya, havf ile dolmasın diye ben gelirim. Karanlıkların arasında her zaman ben varımdır, tıpkı hep ümidin olduğu gibi. Ben olmazsam yaşanmaz; ümidini kaybedenin yaşayamayacağı gibi. İşte böyle seslenişlerle doludur yaz.. Sevinin artık, yaz geldi!


Sonbahar hüzün mevsimidir derler. Vakıa hüzün rahmettir bir bakıma, her kalpte olması gereken. Sonbahar gelince biraz artar yalnızca. Yine de sevinci de beraberinde barındırır hüzün. Yağmurlarla gelen rahmet... Her damlada ayrı bir duanın kabul olma iştiyakı... Hasretle bekler aslında dualar yağmurları, kabul olunmak için. Her damlada inen melekler alır bizim dualarımızı, sımsıkı sarıp sarmalar ve ulaştırır Rabb'e. Ne güzel şey Allah’ım.. Bizim zerre mahiyetindeki sözlerimizin meleklerin elinden ulaşması yüce makama.. Rahmet üstüne rahmet... Tarif edilemez bir huzur doluyor kalbe yağmur yağınca. Toprak susuyor yağmura. Hasretle gözlüyor yollarını. Yağmur yâr toprağa.. Vuslat anı öyle huzur doluyor ki toprak, sonrasında bir sürü yeşillikler, meyveler bahşediliyor bize. Her zerre gibi o da Allah'ın izniyle...


Derken kış geliyor, beyaza bürünüyor yeryüzü. Yeni, güzel ve temiz kıyafetlerini giyip öyle çıkıyor karşımıza. Ve beyaz... Saflığın, duruluğun, en çok da masumiyetin rengi. karamsarlığa bir perde çekmemiz, ümide boyamamız isteniyor hayatı, beyaza boyamamız isteniyor. Koskoca dağlar bile aydınlanırken biz neden bürümeyelim kalbimizi beyaza, ümide ve sevgiye? Niçin tertemiz bir sayfa açmayalım hayatımızda bunca kirlerimizi yok sayarcasına? Kış gibi olalım yani. Kıştan sonra yeniden doğmuş gibi tertemiz olmuyor mu dünya? Masumiyet hakim olmuyor mu kainata yeni doğan misali. Biz de yeniden doğalım işte. Bir daha haram değmesin kalbimize.. Ve bir daha kir bulaşmasın o pâk çehremize. Her günahımızda siyah bir nokta beliriyor, sonra o siyah lekeler de birbirini çağırıyor, en sonunda da mühürleniyor ya kalbimiz. İzin vermeyelim buna. Bu kış bembeyaz bir sayfa açalım ve kirletmeyelim hiç o sayfayı. Öyle masum, öyle temiz olarak gidelim Rabb'imizin huzuruna. 


Ve kışın ayrı bir güzelliği: kar taneleri. Ah ne de çok şey anlatırlar bize. Rabbimiz nasıl yaratmış onları ki hepsi de birbirinden farklı. Ve hiç düşündünüz mü milyonlarca kar tanesi birbirine hiç çarpmadan nasıl alabiliyorlar onca yolu? Küçücük kar tanesinden dahi ibret almalı insan.. Bizler iki kişi de olsak anlaşamıyorken, birbirimizle mutlaka yollarımız fikirlerimiz çarpışıyorken, her bir kar tanesi birbirinden çok farklı yaratılışta olsalar dahi hiç çarpmadan ilerliyorlar yeryüzü yolculuklarında. 

Ne de güzelmiş değil mi kış, ne çok şey anlatıyormuş bizlere. Marifet idrak edebilende..

Gülsima Ceylan