Kısa Fakat Mutlu Bir Rastlantı

Bir atasözü vardır... “Dünya küçüktür, ağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur” derler. Olağan ve önceden bilinen karşılaşmaların dışında yukarıdaki söz, bu konuda her şeyin olabileceğini en açık şekliyle ortaya koyuyor. Gerçekler bazen düşlerin arkasına gizlenmiş durumdadır. Günlük yaşam arasıra pek romantik bir hal alır. Öyle şeyler ve kişilerle karşılaşırız ki sanki bir rastlantı onları yolumuza çıkarır. Tanımakta bile güçlük çekeriz. Gerekirse uzun zaman düşünür, hakkında bazı ip uçları yakalamak için kafamızda muhakeme ederiz. Rastlantı zaten beklenmedik bir anda kendini gösterir. Tek düzey yaşantımızda bir değişiklik yaratır. Yaşantımızda neler olacağını daha önceden bilemeyiz. Tıpkı rastlantıda olduğu gibi...

Birkaç yıl önce bu rastlantılı karşılaşmalardan birini yaşadım. Rastlantılı karşılaşma, bu gün bile tüm canlılığıyla gözümün önünde. O zamanlar alışkanlık eseri olacak okula çok erken giderdim. Yine bir gün sabah serinliğinin ferahlığı erken saatlerde okul yolundayım. Hava açık ve güzeldi. Gece uyuduğum müddetçe epey dinlenmiş olmalıyım ki, bacaklarımda kuvvet, vücudumda dinçlik hissetmenin tadını duyuyordum. Doğa uyumaktaydı. Ne bir kımıltı, ne bir gürültü henüz yoktu. Şehir kendini doğaya terk etmişti. Doygunluğun ve dinginliğin ta kendisi vardı o anda. Gündüzkinden daha geniş fakat daha az korkulu olan büyük meydandan geçiyordum. Meydanın etrafındaki evler, dükkanlar öğleyin başka bir manzara sunardı.

Bir hareket bir çalışma olurdu alabildiğ. Şu anda bütün bunlardan hiçbir eser yoktu.Yalnızlığımla başbaşa giderken, karşımdaki meydanın sağ tarafından çıkan garip bir şekil belirdi önümde.Yürüyordu eşit aralıklarla sallana sallana ilerliyordu.Tam bu şeklin ne olduğunu düşünüp çıkarmaya çalışıyordum ki aynı şeklin bir ikincisi daha belirdi arkasından sonra üçüncüsü, dördüncüsü ve sonunda beşincisi...Bunların hepsi birincisine benziyordu. İnsanın içinde harikulâde olan şeyleri görmek için her zaman bir boşluk vardır. İşte bu boşluğu karşımda beliren garip şekiller tam anlamıyla dolduruyordu. Tamam! Şimdiye kadar gerçeğini hiç görmediğim bu yaratıkları nitekim tanıdım. Fildi bunlar, daha doğrusu fil sürüsüydü. Şimdiye dek fil hakkında duyduğum okuduğum özelliklerden de çıkarmıştım onların fil olduklarını. Fillerin üzerindeki imparator tahtı gibi olan yerlere birer bakıcı kurulmuştu.

Daha yakından görmek için gidiş yönünü değiştirip onlara onlara doğru yaklaştım.Bu manzarayı en ince ayrıntısına dek seyretmek sadece bana sunulan karşıdaki defileye tanık olmak için bir an yerimde öylece kaldım. Bu arada onların her yanını yakından inceledim; Haraket eden kocaman hortumları, gövdesine göre küçük gözleri ve sarkık kulakları vardı. Sütun gibi fakat yumuşak olan ayaklarıyla oldukça emin ve güçlü ipekden yapılmış şalları yürüyüşlerine uyarak sallanmaktaydı.

Bir süre bu şekilde dalıp gitmiştim. Kendime geldiğimde yalnız olmadığımı farkettim. Bir sürü sokak çocuğu bir çok genç bir kenara toplanmış,onlar da benim gibi filleri seyrediyorlardı.Hayret ettikleri, konuşmalarından, jest ve mimiklerinden belli oluyordu. Acaba ne diyorlardı? Ama ne söyledikleri pek de önemli sayılmazdı. Zaten ne konuştuklarını bile bilmek istemiyordum. Benim için gördüğüm manzaranın güzel bir rastlantı olması yetiyordu.Ratlantıydı bu. Çünkü böyle bir durumla karşılaşacağım aklımın kenarından bile geçmemişti. Evet rastlantılı karşılaşmanın ta kendisiydi bu. Alışılmış yaşamda yepyeni bir rastlantıyla karşılaşmanın anısı beni mutlu kılıyordu. Rastlantının en canlı örneğine tanık olduğum apayrı bir günü yaşamanın sevinci yeterdi benim için.

_SON_