Elimde bir çift terlik “Boyaaaaaacı...”

Çocukluk ve gençlik baharını küçücük elleriyle ayakkabı boyacılığı yapmaktan yaşayamamıştı benim babam. Tam 9 yaşından beri büyük abilerin ayakkabılarını boyuyormuş öyle anlatırdı hikayesini benim babam.

“Omzuma atardım oğlum boya sandığını. Elimdebir çift terlik. "Boyaaaacı, boyayalım abiler, parlasın” diye,tek tek abilere sorarmış. Babam ayrıca anne ve babasından çok çekmiş. Resmen 'para para' diye insanı öldürüyorlardı oğlum,diyordu babam. Benim babam işte. Yine de anne ve babasına saygısından dolayı ne kadar kazandıysa günü gününe gündeliğini ailesine teslim edermiş. Cebine para saklamaya kalkışsa da babası devamlı ceplerini yoklarmış. Şimdi gel de bu adama baba de! Canı belki ciklet çekmişti. 'Buba bana para ver verciklet alacam mı dedi sanki.' Gerçi dese de al sana ciklet diye tokadı yerdi yüzüne. Ama o, yani babam, küçücük elleriyle daha çocukluğunu ve gençliğini yaşayamadan, yırtık pabuçlarla ıslak kaldırımları bile aldırmadan, havanın soğukluğunu hiç umursamadan çocukluğundan bu yana İstanbul/ Bayrampaşa'da tam tamına 33 yıldır ayakkabı boyacılığı yapıyor. Çok şükür şimdi emekli.

Daha sonra annemle evlenip,kiralık bir eve çıkmışlar.Kiraya çıkan babam diyordu ki: “Oğlum, evde bir yorgan bir de yere serilmiş uzun kartonlar vardı. Bizim boyumuzu geçkin. Başka bir şey yoktu. Kuru soğukta yatıyorduk. Şimdi şu görmüş olduğun eşyaları hep boya yaparak aldım. Allah'a şükür.” Bunları anlatırken babam, kalbimde hep bir buruk acı oluyordu ve halen de olmakta! Çünkü hayatını anlatırken babamın bütün sözcükleri dudaklarından dökülüyordu ve ben bir köşede dinliyordum babamı.Hep gözlerinin içinde yaşıyordu acılarını.Ama hayatla yapmış olduğu mücadeleden bir yiğit gibi galip çıkmıştı benim babam.

Bir gün yine nasihatlerini dinlerken,kulağımın tekini parmağımla kapattım. Kapatıyordum çünkü nasihatler bir yerden girip diğer taraftan çıkmasın. Hani derler ya; erkek adam kulağa küpe takmaz. Kim demişse bence yalan! Nasihatler benim için kulağıma küpe oldu. 
Şimdi babamın tek vasiyetini yerine getirmem gerekiyor. O vasiyeti söylerken, gözlerinin önüne sanki kendi küçüklüğü gelmişte, kendisini babasının yerine koyup, beni de o gözleri içinde kendisiymiş gibi hayal ederek:"Oğlum, biz aç kalsak da sen oku! Elimizden geldiğince yardım edeceğiz. Ben bu yaşımda bile (52) halen o abilerinin ayakkabılarını boyarım. Yeter ki sen kendini kurtar.Senden başka bir şey istemiyoruz. Önün açık. Allah yardımcın olsun" dedi. Hemde sırtıma üç kere vurarak tamamladı bu güzel nasihatlerini. “Allah sırtını yere getirmesin oğul”

İşte babamın nasihatlerini kulağıma küpe olsun diye çıktım okumanın yoluna. O yolda doğru gitmeye çalışacağım. Bu irade benim elimde. Kimseye uymadan, başımı öne eğmeden, geleceğimin ışıklı merdivenin yazılı basamaklarına sarılarak yürüdüm. Vasiyetini her zaman yerine getireceğim. Bundan yine emin ol babacığım.

Şimdilerde nerde ayakkabı boyacısı görsem sokaklarda o an babam yanımdaymış gibi hareket ediyorum. Unutmamam gereken iki şey vardı bu hayatta. Birincisi, boya sandığındaki boyalı eller. İkincisi, babamın söylemiş olduğu son sözü. Vasiyeti.