Aklım Başıma Hep Sonradan Gelir

Aklım Başıma Hep Sonradan Gelir

Bir yola çıkmak için; bir adım atmak şarttır. Kimimiz on altı yıl önce çıktı bu yola; kimimiz yirmi beş yıl önce. Daha dün, ilk adımını atanlarımız bile oldu. Yollarımızın şekilleri; çıktığımız tarih ve hattâ adımlarımız farklı olsa da; hepimizin yoluna iki hecenin, dört harfin izi öncülük ediyordu. 

Kimimiz bir zil sesine sığdırdık o heceyi. Kapının her açılışı onun 'gelişinin' müjdecisiydi. Kimimiz bir toprağın altına bile sığdıramadık o heceyi. O soğuk mezar taşına her sarılışımız: bizden kopup giden hecenin feryatıydı. 

Bazen elinin sıcaklığına koşar olduk; bazen de o elin havaya kalkışından kaçtık. Istediğimiz bir şeyi yapmayınca ne kadar şanssız olduğumuzdan onu sevmediğimize kadar olan bütün olumsuz şeyleri düşündük; bir kere onun yerine kendimizi koyup düşünmedik.

Yeri geldi bağırdık-çağırdık ama biri bize bağırsa onun kollarına koştuk. Bütün isteklerimizi hep yerine getirmesini istedik; bizden tek bir şey istediğinde onu bile çok gördük. 

Önceden, verdiği öğütleri kulak ardı ederdik; şimdi 'annem olsa o en iyisini bilirdi' der olduk. 

Belkide hayat hikâyemizin en temel dört harfine sahip çıkmadığımızdan kaynaklanıyordur; her cümlemizin güzel bitmeden yıkılıyor oluşu...

Benim aklım başıma hep sonradan gelir. Aklım şimdi geldi ama; sen benden gideli çok oldu anne.