90'larda Oyunlarımız

   Doksanlarda çocuk olmak.. Evet doksanlarda gerçekten çocuktuk biz. Yüzümüzden okunan masumiyetimiz, saflığımız vardı bizim. Gülüşlerimiz içten, kalbimiz saf ve temizdi. Kıskançlık değil, beraberlik vardı. Tablet, bilgisayar, telefon bilmezdik. Oyunlarımız bütün mahalle sokaklardaydı bizim. Topumuz vardı meselâ kaçmasın diye uğraştığımız, komşunun bahçesine. Kim kaçırırsa o giderdi çünkü almaya.

   "Can" diye bir oyunumuz vardı ki oynarken değmeyin keyfimize, heyecanımıza. Hem topu tutmaya çalışırken hemde toptan kaçtığımız.

   "Saklambaç" vardı birde. Olduğumuz yeri belli etmeden, bulunmadan sobelemek için çabaladığımız. Ebe olmamak için bütün gücümüzü gösterdiğimiz. 

   "İstop"umuzda unutulmaz tabi ki. Topu elinde tutan kişinin ağzına bakardık pür dikkat. Acaba kimin ismini söyleyecek diye. Bizsek eğer o isim bütün çabamızla topu tutmaya çalışırdık. Tutamadık mı? Sormayın hiç hırsımızı. Topu alıp yerden, koşardık var gücümüzle rakiplerimizin üstüne doğru, içlerinden birini vurmak için.

   Bir de kızlarımızın "ip atlama" oyunu vardı. Ipe takılmadan hopladığımız. Hoplarken maniler, tekerlemeler söylediğimiz. Îpe takılan ipi tutar ona göre.

   Ya "evcilik oyunumuz".. Nasılda ciddiye alırdık oyunumuzu. Anne, baba, çocuk.. Ben anne olacağım yok ben çocuk olacağım atışmalarımız. Mahsuzcuktan yemeklerimiz, çaylarımız, kahvelerimiz. Taşlardan yaptığımız evlerimiz.. Nasıl mutluyduk biz o evlerde. Akşam olmasın, oyunumuz bitmesin diye dua ederdik.

   "Beş taşımız" vardı birde bizim. Beş tane taş toplardık. Ama öylesine taşlar değil, özenle arayıp, seçerdik en güzellerini. Sonra da yuvarlak olup taşları düşürmeden kendimizce uydurduğumuz oyunu oynardık. Düşürürsen bekle ki sıra gelsin..

   Daha sayabileceğim bir sürü oyun daha. Çocuktuk çünkü biz, her an yeni bir oyun üretebilirdik hemde kurallarıyla beraber. Elimize telefonu alıp bir köşeye çekilmezdik çünkü o zamanlar biz. Bitmeyen enerjimizle devam ederdik oyunlarımıza. 

Ahh doksanlar ahh..