Rengini Kaybetmek

Kuşluk vakti kararsız gri bir gökyüzünün rengi gibi alaca hayatlarımız. Bir çocuk masumiyetiyle çizerken resmimizi kaybettiğimiz en canlı, göz alıcı renkleri arıyor gibiyiz. Renk körü müydük doğuştan yahut çaldırdık mı onları kaf dağı yalancılarına. Kararsızlık... Amaçsızlık.. zehir mi yoksa bal mı altın tepsilerde sunulan arzularımız...

Günümüz insanı renklerini kaybediyor!! Sorgulamak zor geliyor çünkü kaybolan gökkuşağı azizliklerini. Gayesizlik kolay, bal zehirden de olsa bal nasılsa.. Kalp pusula vazifesini çoktan devretmiş olsa gerek vampirlere ki nura tahammülü yok. Kendini kula ispat etmek isteyenlerin putları kaplıyor ufkunu, özgürlüğünü ilan etmek isteyenin ayaklarında kainattan prangalar..

Terazileri kim gömdü zifiri karanlığa? Hangi kum örterdi adaletin güneş kırmızısını? Ne zaman kabullendik içimizdeki cevherin kömürvari siyahını soruyorum? Sorgulamak insanlıktır çünkü. İman iz'anla oluyorsa eğer; aklımızı, yüreğimizi ikna edemediklerimizi sığdırmaya çalıştığımız o renksiz kalplerde ziyan ediyoruz demektir.. ne acı..

Soru sorma tembelliğimiz düşünce tembelliğine dönüşüyor. Sonrasında düşünmeyen, eleştir-e-meyen, sorgulamayan bir topluluğun tek tip ve maskeli bireyleriyle doluyor toplum. Yani kendi bireylerimizi kendi ferasetsizliğimizle asimile ediyoruz. Bir nevi otoimmun hastalık gibi . Fabrikasyon düşünce stilinin dışına çıkanlar aforoz ediliyor. Neden? Çünkü renklerimizi yutuyor maskeli hayaletler; renklerimizi kaybediyoruz hayaletlerin zif karası dünyasında.. Renklerimiz kayboluyor, hem de göz göre göre ...