Bir Şehidin Günlüğü (1 )

Image title

17.06.1984

Adın gelmişti ansızın gecemin karanlığında aklıma ve zar zor hatırladığım yüzündü lambanın loş ışığında beliren…

Eski günlerdendi hatırladığım soğuk kış günlerinde sobada pişirilen kestanelerin ve taze demlenmiş bir çay eşliğinde anlatılan hikâyeler bazen babamın kahramanlık hikâyesi bezende dedemin muhtarlık maceraları

Dedem hüzünlü bir sesle anlatırdı…

Günümüzde muhtarlar sadece kâğıt verirler ama eski zaman da öylemiydi muhtar demek yarı devlet sayılırmış köyün okuma yazma bilen tek adamları belkide bu yüzden görevleri önemliydi dedem; eskiden böyle terör filan yoktu biz yabanı hayvan ya da sansar kümese girmesin diye nöbeti tutardık üç beş tavuğumuz hayatta kalsın diye ya şimdi öylemi her Dakka bir yerden kara haber diken üstünde karanlık günler yaşıyoruz.

Dedemin gözünden akan yaşların anlamını şimdi daha iyi anlayabiliyordum.

Babamın çoğu zaman gelecek kaygıları olurdu bize dair sofraya oturduğumuzda zar zor gülen bir çehresi vardı ama annem hep neşeli bir kadın olmuştu altın tabak mahallesindeki yeşil boyalı evimizde babaannemin oğlum üzülme yaratan ne diyor “ ben rızkınıza kefilim” demiyor muydu Küçüklüğümüz babaannemin tatlı hatıralarıyla geçerdi hep bizim zamanımız da yoktu bu imkânlar diye başlardı söze biri hastalandığında dr arardık ama iki gün sonra gelirdi.

Çocuklar size bir sır vereyim mi ; “Babanızı harman yerinde doğurmuştum “ biz gülüyorduk çünkü daha öncede dinlemiştik bu sırrını ya şimdi keşke olsaydı başımızda ve hep aynı şeyleri anlatsaydı

Akşam okul çıkışıydı bugün onu görür müyüm diye koşarak gelmiştim parka 14 yaşındaydım ve bütün dünyam ondan ibaret sanıyordum onu görmeden yapamamak defterlerimin arasına ismini yazmaktı en büyük heyecanım koşuyordum parka evet işte yine orda uzun saçlarından çiçekli eteğinden tanımıştım uzaktan…

Babası öğretmen annesi hemşireydi Zeynep’in birde kardeşi vardı iki yaşında Zeynep in hayalide polis olmakmış öyle demişti annem zamanın nasıl geçtiğini anlamadım yine geç kaldım eve koşsam iyi olacak…

Yine sofra kurulmuş ben geç kalmışım ama abim gelmemişti işten hemen üzerimi değişip sofraya oturdum mis gibi yayla çorbası kokuyor annem yine nanesini unutmamış babamın bismillah deyip ekmeği bölmesini bekliyorduk ailece babam yine ekmeğin uç kısmını ablama verdi diğer ucunu bana

İçinin hamur kısmını da kardeşime verdi eline aldığı kasıkla masaya vuruyordu babam çorbasını kendine doğru çekti yine yaramazlık saati başladı diye…

Ahmet gelme dimi hatun…

Yok, işleri biraz uzamış ustası da kalmasını söylemiş telefon açtı bana

Konuş şunun la bıraksın işi çok yoruluyor tornacılık ona ağır geliyor ama sesini çıkartmıyor ve ben rahatsız oluyorum

Kaç kere ben şahit oldum abımın ağrıdan uyuyamadığına sabaha kadar ve babam haklı olarak kızıyordu işi bırakması için abım

Tamam, baba ablamın bir senesi kaldı üniversiteyi Kazansın bırakacaktım senin yükün sana yeter…

Hem askerliğim de geldi zaten seneye bende askere gidince mecburen bırakacaktım üzülme sen.

Babam çaresizlikle ayrıldı odadan…

Okul kapanmıştı artık ama kapanan sadece okul değil di ve benim hayallerimde kapanmıştı resmen Zeynep’in babası Hamza öğretmenin tayini çıkmıştı önümüzdeki sene Edirne’ye gidecekti belki de öğretmen olmayı bu yüzden sevmiyordum bir yere alışmadan başka bir şehre gitmek zor geliyordu

Ablam üniversiteyi kazanmıştı artık hukukçuydu sahi hukukçular ne yapardı ülkenin kaderini mi belilerdi adaletimi sağlardı beklide bunu zaman gösterecekti…

Abim askere gideli 7 ay olmuştu zaman hızla ilerliyordu adeta ama birde abimin sevdiği kıza sormak gerekti yada abime hiç geçmeyen bir zaman ve kavuşmak arzusu abimden en son iki ay önce mektup almıştık durumunun iyi olduğunu ama sıkıntılı zamanlar var burada diyordu her an göreve çıkabiliriz diyordu ablamın okulu nasılmış. bir dahaki mektupta yazarsınız nöbete gitmem gerekiyor biraz aceleyle yazdım bu arada “mavişim” nasıl ona da selam söyleyin az kaldı beklesin beni Allaha Emanet Olun… diyerek bitirmişti

Abimin mektubunu her okuduğumuzda buruk bir hal alıyordu bizi ayrılığın acısı gözümüzden akan yaşlardı birazda sebep olan aslında.…

19.05.1988 saat 16.00

Bahçede çay içiyordum babam ağaçların diplerini eşeler annem her zaman ki gibi çiçekleri ile uğraşırdı radyoda çalan bir ege türküsü

“ Yine hasret duman duman gönlümde / Bir seni özledim bir de memleketimi
Azımda cigaram yüreğimde sen/ Bir seni özledim bir de memleketimi

Uzandım ranzama boylu boyunca / Gardiyan kapıya kilit vurunca
Duvarda asılı sazım alınca/ Bir seni özledim bir de memleketimi

Hasretinden benim yüreğim yanık / Bir avuç gökyüzü etraf karanlık

Karsımda duruyor zalim parmaklık/ Bir seni Özledim bir de memleketimi “


Değerli dinleyenler; diyerek radyo yayına ara vermişti yurdumuzun doğu bölgesinde yer alan bitlisin Tatvan ilçesinde pusuya düşürülen askerlerimizden onb. Burak KIRMACI, Ahmet TÜRE ve Saim ERASLAN ağır yaralı olarak Bitlis devlet hastanesine kaldırılmıştır yaralı askerlerimize şifalar dileriz sıradaki haberimize geçiyoruz Çiftçilerimizin yüzü bu sefer gülecek mahsullerinin bereketli olduğunu söyleyen çiftçi…

Ben yanlış mı duydum acaba diye etrafa bakınırken babamın ne diyor bu diye haykırmasıyla karşılaşmıştım demek ki doğruymuş saldırıda abimin yaralılar içinde adı geçiyordu babam koşarak telefona sarılıp duru Hakkında bilgi almaya çalışıyordu ama ne yapsa sonuç alamıyor ve defalarca arıyordu hastane sürekli meşguldü ben anneme dönüp baktığımda yerde yattığını gördüm yanına koştuğumda yerde abimin ismini sayıklayıp öylece bakıyordu korkuyordum ne yapacağımı bilmeden babama bağırıyordum babam duymuyor kardeşim ağlıyor ben çaresiz kalıyordum babam yetişmişti komşular yardıma gelmiş annemin başında bekliyorlardı kolonya ve soğan ile kendine getirmeye çalıştılar benim korktuğumu gören babam tamam geçti artık diyerek kardeşimle ilgilenmemi istiyordu.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken kardeşimle komşunun evinde bulmuştum kendimi sahi abim miydi hakikaten duyduğum isim hadi ben yanıldım ya Annem sahi… Annem nasıl oldu annemi merakta ediyordum ama bırakamazdım ki kardeşimi

Babam gelmişti kardeşime bakmaya aslında kardeşimden çok ben korkmuştum babam akşam Bitlise gideceğini söyledi haber alamadığı için bunu yapması gerekiyor sanırım…

not:devamı bir sonraki yazıda....