Bir Zaferin Öyküsü

Felaketin soğukluğunu taşıyordu Çanakkale. Bir kıyamet mi kopacaktı, yoksa bir destan mı yazılacaktı. Dalgalar kıyıya, rüzgarlar dağlara bir şeyler anlatıyordu. Gökyüzü avaz avaz susuyordu. Boğaz soluklanıyor, her nefes alıp verişinde, renginin değişeceğini anlıyordu. Bir hazırlık yapılıyordu sanki. Bir şeyler olacaktı…

Gözleri yaşlı analar, babalar ellerini göğe açmış yavrusunu gönderiyordu cepheye… O evlatlar ya destan yazacaklardı ya da destan olacaklardı. Örtülecekti üstleri gurur taşıyan kara toprakla. İlerliyorlardı…

Yürekleri sıcaktı, o sıcak yürekler soğuk savaşı ağırlamaya çıkmıştı yola. Ayakta tek bir çorap, elde tek bir silah, dudaklarında tekbir… Silahın ucuna takılmış bir cesaret. Vurmak için bekliyordu. Yıkılmayacak, yıkacaklardı! Ya özgürlük tattıracaklardı güzel vatana, ya da yürekte yaş, gözler kapalı aydınlatacaklardı yurdumu kara bulutlardan.

Biz savaşa girdik işte. Yer, gök, toprak herkes uyandı. Halk uyandı. Gelibolu, Arıburnu, Anafartalar uyandı… Bir şiir yazıyordu toprak, o destan üstüne düşen her askerle. Kırmızıydı o mısralar. Dökülen her damla kan bir karış toprak olmuştu. Koca yürekli küçük adamlar siper arkasında elinde silah bekliyorlardı. Çiğnetmeyecekti namahreme namusunu. Ya istiklal ya ölüm vardı dudaklarda. Top sesleri… Sessizliğin ortasına düşen bir çığ gibiydi. Kafa, göz, gözde… Binlerce askeri alıyordu koynuna Çanakkale. Kan ağlıyordu o cesur bedenler. Çıkan her damla kan bir destanın anahtarıydı. Deniz ağlıyordu, toprak ağlıyordu… Yenik düşmeyi göze almayan Mehmetçik o toprak uğruna gözü kara savaştı. Sol yanında bir mektup, kenarı kan olmuş. “Ana” diye başlayan mektup. Saçında kına, yüreğinde kan, gözünde yaş… İlerleyemedi, düştü toprağa cesur bedeni. Ruhu semaya yükseldi, gurur oldu, onur oldu…

Kızıl bir yağmur yağıyordu Çanakkale’de. Anlamıyordu o Anzak neden savaştığını. Nasıl bir imandı Türk ordusundaki, nasıl bir güçtü? Elleri kınalı savaşan Türk, neden orada olduğunu bilmeyen Anzak’a anlattı, neden orada olduğunu.

Nasıl kaldırmıştı Seyit Onbaşı o mermiyi… Kim yapardı onun yaptığını? Nasıl bir güçtü o? Öyle bir iman gücü gelmişti ki, değil 215 okka 215.000 okka olsa dahi kaldırırdı Seyit Onbaşı…

Metrekareye kaç mermi düştü? Düşen her mermiyle Çanakkale’nin yüreğine bastığı bedenler sulamıştı toprağı kanıyla. Üzerine düştüğü her çiçek boynunu çaresizce bükmüştü. Her yer kırmızı… Yer, gök… Yan yana yatan binlerce beden…

Boğaz yırtılıyordu, köpürüyordu, bir gemi geliyordu. Boğazın sularını yırta yırta… Her adımda “Çanakkale Geçilmez!” diye haykırıyordu anlamsız bakışlara. Kıyametin ortasına düşmüştü düşman. Bir hücrede ışık bulabilmekti onlardaki düşünce. Bir inançtı bizimkisi; gerçek olan, efsane olan, destan olan. Denizden gelenler… Mayın sesleri, kan kokusu, kırmızı aydınlık. Yüzlerce, binlerce pişmanlık… Güçlü görünürken toprağa düşen o düşman. Efsane olmak için geldiği yerde gücüyle, kibiriyle, gururuyla gömüldü toprağa.

Anafartalardan bakan iki mavi göz, inanç dolu bir yürek… Savaşa, savaşmak için değil ölmek için gelmeyi emreden komutan Mustafa Kemal… O ve cesur askerler…

Şimdi deniz içine çekerken geçmişi, ümitleri kıyıya vuruyor. Sessizlik… Dalgalar gerçeği fısıldıyor kulaklara. Boğaz gerçeği söylüyor.

O şehitler, öyle gururlu öyle onurluydu ki yüreklerinin ortasına, demirden ateş topları düşse bile yüzlerinde, vatan uğruna savaş vermenin mutluluğu. Şehit olmak için gelen 250.000 asker Çanakkale’nin geçilmez oluşunun yaşları. Kalplere akarken o yaşlar yüreklerde zaferin, kahramanlığın, imanın kalp atışları… Tarihe sığmayan kahramanlar… Onlar kanlarının bedelini, destan olan kahramanlıklarını, tarihte zafer olarak aldılar. Çanakkale bir gerçek oldu tüm dünyaya, inancın, imanın, savaşın, her şeyin gerçeği. Düşmana kalmadı Çanakkale, bir kez daha anladı iman dolu güğüsleri yıkamayacakalrını.

Bu zafer böyle yazıldı işte. O ne bir destan olabildi, ne bir şiir, ne de bir öykü. İnanç, gurur, cesaret, zaferin çığlığı haykırışı oldu Çanakkale. Geçilmedi Çanakkale, geçilemezde!

“Dur yolcu!

Bilmeden gelip bastığın, bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver bu sessiz, yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir.”