Duyguların Dostluğu

Image title


Bir kasabada yaşayan sekiz arkadaş kasabadaki vebayı önlemek adına uzun bir yolculuğa çıkmış.

Salgını durdurucak olan şifalı ilaç günlerce yol uzaklıkta olan keçi kadar inatçı yaşlı ve bunak bir ihtiyarda saklıymış.

Kasabanın büyükleri bu sekiz arkadaşı yolcu ederken bol bol nasihat vermiş.

Sakın birbirinizden ayrılmayın, ayrıldığınız vakit kasabayı düşünün ve tekrar bir araya gelin demişler.


Zaafları olmasına karşın birbirlerinin hatalarını, kusurlarını örterlermiş.

Bu sekiz arkadaşın isimleri; Gurur, Ön yargı, Samimiyet, Fedakarlık, Dürüst, Bencil, Vicdan ve Cesaretmiş.

Yolculuğun ilk günü kasabadan oldukça uzaklaşan arkadaş gurubu sulak bir arazi üzerinde dinlemek için durmuşlar.

Azıklarını çıkarıp kendi araların paylaştıkdan sonra bir güzel uykuya dalmışlar.

Ertesi gün yola koyulmak için hazırlanmış ve yola çıkmışlar.

 

Kendi aralarında konuşarak ilerlerken karşılarına yardım isteyen bir çoban çıkmış.

Arkadaş gurubundan fedakarlık atılmış:"-Hayırdır çoban efendi nedir bu telaş?"

Çoban (korku ve panik içinde):-"Daha ne olsun efendi koyunlarımdan bir kaçı dağın bir yamacında mahsur kaldı ne yaptıysam kurtaramadım."

Fedakar:(Arkadaşlarına dönüp)-"Hadi dostlar el atın da şu garip çobana yardım edelim." demiş.

Arkadaş gurubu içerisinde homurdaşmalar olsa da çobana yardım ederek koyunları kurtarmışlar ve yollarına devam etmişler.

Yorulduklarını anladıklarında tekrar dinlenmek için bir yere kurulmuşlar.

Bir kaç lokma yemek yedikten sonra uykuya dalmışlar.


Uyandıklarında tekrar yola koyulmuşlar. 

Önlerine iri iri ve sıkça ağaçları olan bir orman çıkmış.

Ormanın girişinde patika bir yol varmış.

Arkadaşlar toplu bir şekilde yola koyulmuşken önlerine çirkin görünüşlü bir ihtiyar çıkmış.

Aç olduğunu, günlerdir yürüdüğünü ve artık takatinin kalmadığını söylemiş.

Vicdan (öne atılarak):-"Arkadaşlar bize ihtiyara yardım etmek yaraşır." demiş.

İhtiyarın karnını doyurduktan sonra karşılarına çıkacak ilk kasabada onu bırakacakları konusunda anlaşmışlar.

Grup içerisinde bir kaç kişi bu karara karşı çıksalar da yaşlı adamı orman da bir başına bırakmak istememişler.

Yolculuk devam ederken bir kulübe karşılarına çıkmış.

Kulübe etrafında toplanıp ateş yakmışlar.

Azıklarının iyice azaldığını farkettiklerinde korkuya kapılmışlar.

Cesaret:"-Nedir bu korku biz köyün gençleri olarak kutsal bir görev için bu yola çıktık. Ayrıca elimiz, ayağımız tutar.

Koca ormanda yiyecek bulamazsak yazıktır bize..." demiş.

Ormanın nimetlerinden yararlanarak karınlarını doyurmuşlar.


Günler geçtikçe ihtiyar gençleri yavaşlatmaya başlamış.

Bencil (Sert ve tavırlı bir ses donuyla):"-Arkadaşlar günlerdir ihtiyarı taşıyoruz yolumuzun yarısı anca bitti ayrıca vakit kaybediyoruz.

Azığımızın büyük bir bölümünü o tüketiyor. Ben sırtımda onu taşımaktan çok yoruldum." demiş.

Arkadaşları bencile hak verseler de ihtiyarı da bırakamazlarmış.

Samimiyet (gülümseyerek):"-Arkadaşlar neden dedeye ağaçtan bir araba yapmıyoruz?"

"-Sırayla çekeriz böylece hem hızlanır hem de dedeyi bu zor durumdan kurtarmış oluruz." demiş.

Bu fikir herkezin aklına yatmış.

 

Aradan günler geçmiş ve önlerine yıkık dökük yağmalanmış bir kasaba çıkmış.

Arkadaş gurubu gözlerine inanamamış.

Kasabaya indiklerinde köylüyle konuşmuşlar.

Köylü, kasabalarına yaşlı bir adamın geldiğini, yardım istediğini barıncak yer verip yaşlıya sahip çıktıklarını anlatmış.

Ardından kasabanın muhtarı:"-Bunak bizi bir nevi gözlemiş köyün durumunu öğrendiğinde ise yağmacılara durumu anlatmış."

Köylünün ve muhtarın anlattıkları karşısında dona kalan arkadaşların içerisinden ön yargı atılmış.

"-Arkadaşlar yoksa bu yaşlı adam bizim ihtiyar olmasın?" diye sormuş.

İhtiyar gün boyu ortalarda yokmuş.

Kasabada bir gece geçirdikten sonra köylüyle vedalaşıp yola koyulmuşlar.


Aradan bir kaç gün geçtikten sonra ihtiyarı bir su kenarında tekrar görmüşler.

Ön yargı ihtiyarın boğazına yapışmış ve öfkeyle...

-Sen miydin ihtiyar söle çabuk sen miydin köylüyü kırdıran ?

İhtiyar (titrek bir ses tonuyla):"-Ne diyorsun oğul ne kırdırması ne köylüsü?" diye cevap vermiş.

Ön yargı, köylünün başına gelenleri anlatmış.

Yaşlı hiç bir şeyden haberi olmadığını söylemiş.

Arkadaşlar kendi aralarındada tartışmaya tutulmuş Vicdan, Samimiyet, Cesaret, Fedakarlık ihtiyarın masum olduğunu düşünürken,

Bencil ve ön yargı ise ihtiyarın köylüyü kırdıran kişi olduğunu düşünmüş.

Arkadaşlar birbiriyle tam ayrılma noktasına gelmiş ki.

Tam o anda Dürüst kendini öne atmış.

"-Kendinize gelin arkadaşlar, unutmayın büyüklerimizin bize ne öğüt verdiğini. Asla birbirinizi bırakmayın ayrı düşmeyin demediler mi?" demiş.

Bu zor durum karşısın da arkadaşlar birbirlerinden ayrılmayarak bağlılıklarını kanıtlamışlar.


Az gitmiş uz gitmişler dere tepe düz gitmişler.

İlerde önlerine kocaman bir dağ yamacında kurulu bir köy çıkmış.

Yaşlı ihtiyarı kasabaya bırakın gençler ilacı yapan inatçı ve bir o kadar da huysuz yaşlı adamı aramaya koyulmuşlar.

İhtiyar dağın doruk noktasında oldukça büyük bir mağarada yaşarmış.

Köyün insanlarıyla konuşan gençler kasabalarına gelen hastalığı anlatmışlar.

Köylü:"-İhtiyar çok aksi ve doğru dürüst kimseye yardım etmez. Yardım ettiği insan sayısı da çok azdır." demiş.

Günlerce huysuz ihtiyarı arayan gençler en sonunda aradıklarını bulmuş.

Bir mağara içerisinde duran ihtiyarın yanına varmışlar.

Kasabadaki insanların başına gelen durumu ihtiyara anlatmışlar.

İhtiyar olayları duyunca bu sekiz arkadaşı umursamamış.

Gençler ne kadar yalvarsalar da yaşlı adamı ikna edememiş.

Gurur (İhtiyara doğru sinirle):"-Sen de elbet bir gün muhtaç duruma düşersin." demiş.

Arkadaşlar kendi aralarında gururu sakinleştirmişler.


Üzgün, eli boş kasabalarına dönmüşler.

Kasabaya gelen gençler vebanın ve hastalığın son bulduğunu gördüklerinde çok şaşırmışlar ve mutluluktan havalara uçmuşlar.

Kasabaya bir kaç gün önce bir yağmurun yağdığını ve ardından hastalığın yok olduğunu söylemişler. Gençler bunun nasıl olduğuna inanamamış.

 

Aslında olan şey yolda karşılaştıkları tüm olumsuzlukların sebebi ihtiyarmış.

İhtiyar bu arkadaş gurubunu yolda bir sınava sokmuş.

Tüm düşkünlere ve muhtaçlara yardım eden bu dostları ödüllendirmek için köylünün üzerine şifa yağdırmış.

Böylece dostluğun, tutkunluğun önemi bir kez daha ortaya çıkmış.