siyah inciler

Middlesbrough’da yağmur kendini göstermişti. Böyle havalarda yağmurla birlikte fırtına da beraberinden gelirdi. Kimse bu havada dışarıya çıkmayı göze alamadığından o gün ev halkı hep evde olurdu. Yengemin sevgili çocukları Rox ve Anna şöminenin karşısında ısınmaya çalışırken ben de bana verilen emirleri yerine getirmeye çalışıyordum.

Yengem:"Ella Allen siz daha burda mısınız? Akşama Sunderland’dan misafirlerimiz gelecek. Yıkanacak daha onca bulaşık varken siz burada oyalanıp duruyorsunuz. İşinizin başına gidiniz lütfen."

Bayan Green’e itaatkarsızlık etmek aç bırakılmak ya da bu yağmurlu havada kapı dışarı edilmek demekti.

Rox: "Josep kurabiyeleri getir artık." dedi. Mutfağa doğru yol alırjen Josep’le çarpıştık.

Josep: “Bayan Allen, bu ne hız böyle?"

-Özür dilerim Josep. Akşama Sunderland’dan misafirlerimiz gelecek. Yengem bulaşıkları yıkama görevini bana verdi. Ben de size yardım etmekten büyük bir mutluluk duyarım.

Josep elindeki kurabiye tepsisini bir yana bıraktı ve uzun zamandır okşanmayan başımı okşadı.

-Bayan Allen siz gerçekten merhametli bir çocuksunuz. Tanrı sizi korusun. Bu arada mutfaktaki masanın altında sizin için biraz kurabiye var.

-Teşekkürler Josep.

Josep oturma odasının kapısını kapattıktan sonra hemen mutfağa koşup masanın altındaki kurabiyelere saldırdım. Bu kurabiyeler bana ölen annemin ve amcamın bende bıraktıkları o derin sevgiyi hatırlattı. Ne güzeldi o günler…

Annemi küçükken veremden kaybetmiştim. Bu acıya dayanamayan babam ise beni amcama bırakıp uzak bir yere, bir daha geri dönmemek üzere gitmişti. Amcamdan başka kimsesi olmayan ben, amcamın merhametli kanatları altında büyümüştüm. Fakat artık bu sevgiden de yoksundum. Geçen yıl amcamı trafik kazasında kaybetmiştim. Benim için artık yaşam ve ölüm sıradan birer olay değildi.

Bulaşıkları yıkadıktan sonra tavan arasındaki minik fakat pek de sevimli olmayan odama doğru yol aldım. Odamın kapısını açtığımda gördüğüm manzara karşısında gözyaşlarımı tutamadım. Kitaplarım, oyuncaklarım, elbiselerim kısacası bana ait ne varsa her şey dağıtılmış, yerlere atılmıştı. Bunu Rox yapmış olmalıydı. Yengem hıçkırıklarımı duymuş olacak ki bir anda yanımda beliriverdi.

-Ella Allen, küçük bir çocuk gibi odanızı dağıtmaya hakkınız yok. Bu evde senin gibi yetim bir çocuğa böyle ayrıcalıklar verilemez. Ayrıcalıklar ancak sevgili oğlum Rox gibi efendilere verilebilir.

-Bayan Green size yemin ederim odayı bu hale getiren ben değilim.

-Bayan Allen, boyunuzdan büyük yalanlar söylemeye utanmıyor musunuz?

-Efendim ben size yalan söylemiyorum. Ayrıca da bunu yapanın sizin sevgili oğlunuz olduğunu da biliyorum.

Artık işiticeğim azarlardan da, Rox’tan yiyeceğim dayaklardan da korkmuyordum. Tanrı şu anda bana hiçbir zaman sahip olamadığım bir güç vermişti.

Konuşmalarımızı sonuna kadar duymuş olan Rox, bir anda bana doğru hızlıca gelmeye başladı. İlk önce hakaret etmesini beklerken yüzüme okkalı bir tokat indirdi. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda ağlamadığımı görünce hırsını alamadığından karnıma tekmeleri yağdırdı. O ana kadar fark ettiğim tek şey ağzımdan bir miktar kanın gelmesiydi.

Bay Offen yanında bulunanlara “Çok şükür Bayan Allen gözlerini açtı.” dedi. Yengem hemen yanıma gelerek “Ella nasılsın?” dedi. Yengemden pek sıcak olamasa da bu davranışı beklemiyordum.

-İyiyim, diyebildim.

Bay Offen yengeme dönerek "Bayan Green, Bayan Allen’in sağlığına kavuşabilmesi için bir süre dinlenme ihtiyacı var."

Yengem ağzında bir şeyler geveleyerek “Ah evet, tabiî ki” diyebildim. Bu hasta ziyaretini bir an önce bitirmek isteyen yengem:"Josep Bay Offen’a kapıya kadar eşlik et." dedi. Yengem de odadan çıktıktan sonra Tanrı’ya ellerimi açıp dua ettim. “Tanrım bana vermiş olduğun cezaları fazlasıyla çektim. Beni bu karanlık evden kurtar ve bana yüriyebileceğim bir yol aç.” Duam bittikten sonra derin bir uykuya daldım; uyandığımda hava aydınlanmıştı.

-Josep sen burada mıydın?

-Ah evet Bayan Allen yemeğinizi getirdim.

-Teşekkürler Josep.

Josep o evde amcamdan sonra sevdiğim tek kişiydi.Josep de beni çok severdi fakat belli edemezdi. Çünkü Anna bunu görecek olsa kıskanır ve Josep’i kapı dışarı ederdi.

Josep:

-Bayan Allen gitmeden önce size söylemek istediğim bir şey var.

-Ne söyleyeceksin Josep, dur tahmin edeyim. Rox beni dövdüğüne pişman olmayıp tekrar beni dövmek mi istiyor yoksa yengem bu hasta halimde ev işlerini bana yaptırmayı mı planlıyor? Josep:

-Bayan Allen artık bunu düşünmenize gerek yok. Dün siz uyurken yengeniz Sunderland Yatılı Okulundan Rahip Bonuel’i eve davet etti ve sizi Sunderland’da ki yatılı okula göndermek için bin bir sebep sıraladı. Kısacası bu evden gitmeniz an meselesi ama ilk önce şu kahvaltınızı bitirin lütfen.

-Joseph benimle dalga geçmiyorsun değil mi?

-Hayır Bayan Allen sizinle dalga geçmiyorum.

-Ah Josep bugüne kadar duyduğum en güzel haber bu.

-Benim de öyle Bayan Allen.

Josep kapıyı kapatıp gittikten sonra kendi kendime konuşmaya başladım. Tanrı sesimi duymuş olmalıydı. Bana yapılan haksızlıkları görmüş ve bana bir çıkış yolu göstermişti.

Tanrı’ya teşekkürlerimi sunup, kahvaltımı neşeli bir şekilde yaptım. Aşağıya indiğimde yengem dışarıyı seyretmekle meşguldü, geldiğimi fark edince:

- Bayan Allen uyandığınıza çok sevindim. Mutlu görünüyorsunuz yoksa Tanrı'dan haber mi aldınız? dedi. Sanki bilmiyormuşum gibi.

-Efendim neyden bahsettiğinizi tam olarak anlayamadım. Yengem hemen konuya girerek:

-Bugün sizi Bay Bonuel ile tanıştıracağım.

Şaşkın görünmeye çalışarak:

-O da kim efendim. Ben öyle birini tanımıyorum.

-Telaşlanmayın Ella Allen, sizi eğitiminiz için Sunderland Yatılı Okuluna göndereceğim. Umarım orada bu yaramazlıkları yapmazsınız.

Sevindiğimi, belli etmemeye çalışarak

-Siz nasıl uygun gördüyseniz öyle olsun efendim, dedim.

Yengem yine o iğneleyici havasını takınarak:

- Ella Allen konuğumuz gelmek üzere, yukarı çıkıp üstünüzü değiştirin ve Rahip Bonuel’in sorduğu sorulara düzgün cevap verin.


- Peki efendim.

Üstümü giyinip aynaya baktığımda artık her şeyin daha iyi olacağını düşündüm ve Tanrı’ya bağlılık yemini ettim. Aşağıya indiğimde misafirimizin gelmiş olduğunu ve yengemle derin bir sohbete daldıklarını gördüm. Yengem Rahip Bonuel’le beni göstererek: “Bay Bonuel, işte bizim yaramaz Allen, şu anda tam karşınızda başka ne yaramazlıklar yapacağını planlıyor.” dedi.


Rahip Bonuel: “Bayan Allen lütfen bana doğru yaklaşın ve size soracağım soruları cevaplayın, dedi.

En kibar halimi takınarak sorduğu sorulara mantıklı cevaplar vermeye çalıştım. Rahip Bonuel: “Bayan Allen, siz günahkar bir kulsunuz, Tanrı’nın sevgisini hiçbir zaman kazanamayacaksınız. Korkarım böyle giderse cehennemde yanacaksınız. İşte bu yüzden sevgili yengeniz sizi benimle Middlesbrough’dan uzakta olan Sunderland Yatılı Okuluna gönderecektir. Umarım orada akıllı ve uslu bir çocuk olursunuz.

Yengem:"Bayan Allen Bay Bonuel’in dediklerini duydunuz şimdi yukarı çıkıp hazırlıklarınızı yapınız. Yarın gün doğmadan önce Sunderland’a yolculuk yapacaksınız.”

Yarı üzgün yarı mutlu bir hava ile yukarı çıkıp bavuluma eşyalarımı yerleştirdim. Hikaye kitaplarımı, oyuncaklarımı ve bazı elbiselerimi bavula yerleştirdikten sonra yatağa uzanıp derin bir uykuya daldım. Uyandığımda daha gün doğmamıştı. Josep kahvaltımı her zamanki gibi masamın üstüne bırakmıştı., hemen bir şeyler atıştırdım ve üzerime siyah elbisemi giyinip aşağıya indim. Aşağıya indiğimde Rox ve Anna bu gelişmelerden habersiz yüzüme boş boş baktılar. Josep her zamanki gibi mutfaktaydı. Yengem:

- Bayan Allen çabuk olun lütfen. Bay Bonuel dışarıda sizi bekliyor.

Josep’e uzaktan el sallayıp Bay Bonuel’in getirdiği arabaya binip Middlesbrough’a veda ettim. Yolculuk boyunca Bay Bonuel ile hiç konuşmadık Sunderland Yatılı okuluna vardığımda bu hayatın benim için yeni bir başlangıç olacağını kabul ettim.


Sunderland eski bir yatılı okuldu. İçiyle beni pek fazla ısıtmasa da Middlesbrough’dan daha çok sevdim burayı. Bay Bonuel beni Sunderland Yatılı Okulunun müdüresi ile tanıştırdı ve beni öğretmenim Emma Nicholson ile baş başa bıraktı. Bay Bonuel gitttikten sonra rahat bir nefes alıp öğretmenim Bayan Nicholson’un getirdiği yağlı ekmeği afiyetle yedim. Sonra Bayan Nicholson bana ailem hakkında birkaç soru sordu. Ben de bugüne kadar Middlesbrough’da geçirdiğim hayat hikâyemi anlattım. Bayan Nicholson yorgun düştüğümü anlamış olacak ki beni kendi odasında uyuttu. Anlaşılan Bayan Nicholson beni sevmişti. Sabah uyandığımda yorucu bir gün beni bekliyordu. Bayan Nicholson elinde bulunan önlüğü ve kitapları bana verdi. Ve senemin iyi geçmesi için bol şans diledi.


Sınıfa giridiğimde bulduğum boş bir sıraya oturdum öğretmenim beni arkadaşlarımla tanıştırdı ve benim akıllı ve uslu bir çocuk olduğumu, onlarla anlaşabilecek iyi huylarım olduğunu söyledi. Ders bitiminde herkes gibi ben de yemekhaneye doğru koştum. Yemeğimi aldıktan sonra orada bulunan bir grup öğrencinin yanınan oturarak onların sohbetine ortak olmaya çalıştım. Karşımda oturan kısa kırmızı saçla kıza arkadaşları Polly diye hitap ediyorlardı. Polly yemeklerin neden bu kadar iğrenç olduğundan bahsediyordu. Gerçekten de yemekler kötüydü. Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu düşüncelerimi Polly ile paylaştım ama olumlu bir cevap alamadım.


- Seni pis sümüklüböcek nerden geldiğini unutuyorsun galiba, dedi.


Bir anda karşımda Polly değil de Rox duruyordu sanki. Yemeğimi orada bırakarak hiçbir şey söylemeden yemekhaneyi terk ettim. Polly arkamdan kötü sözler sayıyor olmalıydı.

Boş bir mideyle ve boş düşüncelerle yatakhaneye vardım. Ardından Tanrı’ya duamı edip uyudum. Sunderland Yatılı Okulunda ilk bir ayı böyle geçirmiştim. Bu arada kendimi bir arkadaş edindim, adı Becky idi. Backy ile birçok ortak yanımız vardı. O da benim gibi sabırlı ve sessiz bir kızdı. Fakat Backy ile beni sınıftakiler hiç sevmezdi. Yine bir gün Backy ve ben yemekhanede yemek yerken Rahip Bonuel bize doğru gelip siz Tanrı’nın günahkâr kulları, size cehennem yolu vardır gibi sözlerle bizi arkadaşlarımıza karşı kışkırttı. Ve yediğimiz yemeği önümüzden aldı . Polly de bu duruma kıs kıs güldü. Aslında Polly’e kısmazdım, çünkü bir bakıma Polly de bizim gibi yalnızdı.

Duyduklarıma göre Polly gönderdirildiği her yatılı okuldan olay çıkarıp yaramazlık yaparmış. Bundan dolayı ailesi en son çareyi bu yatılı okula göndermekte bulmuş fakat okul müdiresi Polly’nin yaramazlıklarının buradaki çocukları olumsuz yönde etkileyeceğini bildiği için ilk önce Polly’yi bu okula almamış. Fakat ailesi ısrar edince okulun ihtiyaçlarının karşılanması şartıyla Polly’yi bu okula kabul etmişler. Bu yüzden Polly’e kızma cesaretini gösteremezdim. Hatta Polly’ye dua bile ederdim.

Noel yaklaşıyor kış kendini iyiden iyiye gösteriyordu. Sunderland Yatılı Okulunda kimi öğrenciler için kar hastalık demekti. Gerçekten de öyleydi. Isınacak tek bir soba vardı ve verilen yiyecekler ihitiyacımızı karşılamıyordu. Bu durumda öğrencilerden bazıları hasta olup yatak döşek yatarlardı. Noel için Becky ve kendime boncuklardan birer bileklik yapmıştım. Noel günü Becky’ ye hediyesini verip ona sıkı sıkı sarıldım. Becky’ ye sarılırken Polly nin bir köşede tek başına oturduğunu fark ettim. Sanırım kimse Polly’ ye hediye vermemişti. Onun için yapabileceğim bir şey olmalıydı. Ürkek bakışlarla Pollly’ nin yanına gittim ve kendim için yaptığım bilekliği ona hediye ettim.Polly yaptıklarından pişman olmuş olacak ki bana sarıldı ve ağlamaya başladı.


-Polly ağlama lütfen!


-Affet beni Ella, sana yaptıklarımdan dolayı çok pişmanım, sen iyi birisin. Aslında ben Tanrı’nın günahkar kuluyum.


-Böyle söyleme. İncil’de diyor ki: “Tanrı affedicidir, yaptıklarından dolayı pişmansan Tanrı seni affedecektir.


Polly ile arkadaşlığımız okul bitene kadar devam ettim. Fakat ben Polly’yi hayatım boyunca unutmayacağıma dair ona söz verdim. Benim için hayat akıp giden bir nehir gibiydi adeta.

Hayatımda o kadar çok şey yaşamıştım ki artık bir şeyleri başarabileceğime inancım kalmamıştı. Ta ki Sunderland Yatılı Okulunda öğretmen olana kadar.

Sunderland Yatılı Okulunda öğrenciyken öğretmen olmak tarifi imkânsız bir duyguydu. Bu duygu sayesinde öğrencilerime daha sıkı bağlanıyor, onları daha çok seviyordum.

Derken bir gün Anna’dan bana bir mektup geldi. Mektupta çok zor zamanlar yaşadığını bu yüzden bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu.

Hemen Sunderland Yatılı Okulunun müdüresiyle görüştüm ve kendisinde bir süreliğine izin isteyip Middlesbrough’a yolculuk yaptım. Yengemlerin evinin önüne geldiğimde bir an bu evde yaşadığım o korkunç anılar aklıma geldi. Kapıya uzun uzun vurdum. En sonunda Anna kapıyı açtı. Tanrım Anna’ya ne olmuştu; böyle o zarif, o güzel kız gitmiş yerine bambaşka biri gelmişti. Anna karşısında beni görmenin verdiği sersemlikle kekeleyerek: ‘Ella, sen misin?’ diyebildi. Ardından evet dememe fırsat vermeden beni içeri davet etti.

İçeri girdiğimde bu evin yengemlerin evi olup olmadığı konusunda tereddüt ettim. Her yer rutubet ve is kokuyordu. Şaşkınlığımı bakışlarımdan anlamış olan Anna birden ağlamaya başladı. Hemen ona sarıldım ve neler olduğunu benimle paylaşmasını istedim. O da benim bu teklifimi geri çevirmeyerek anlatmaya başladı.

-Ella sen gittikten sonra hayatımıza birden kara bulutlar çöktü. Aslında senin gidişine en çok sevinen Rox’tu. Fakat yıllar sonra bunun böyle olmadığını anladık. Rox kendini asmadan önce okumamız için bir defter bırakmıştı. Bu deftere yaptığı zalimce kötülükleri yazarak günah çıkarmak istediğini söylüyordu. Defterin son bölümünü de sana ayırmıştı. Bu bölümde senin her zaman masum olduğunu zalimin ise kendisi olduğunu söylüyor ve senin evden gitmene sebep olan attığı o iftiradan bahsediyordu. Bu kötülüklerden dolayı Tanrı’nın onu affetmeyeceğini affetse bile kendisinin hep mutsuzluk içinde yaşayacağını bildiği için yaptığı tüm kötülükleri boynuyla ödemek istediğini söylüyordu.

Rox’un acısına dayanamayna annem aklını kaybetmişti. Artık her gün sayıklıyor, nöbetler geçiriyor, ağlıyordu. Aklının yerinde olmayışından dolayı kimi zaman kendine vuruyor, çevresine de zararlar veriyordu. Bu yüzden annemi odasına kilitlemiştim. Fakat annem benim evde olmadığım bir gün cebine sakladığı kibritle odasını ateşe vermiş ve bunu sonradan fark eden Josep annemi yanmaktan son anda kurtarmıştı. Bu olaydan sonra annem akıl hastanesine gönderdik. Ah Ella, artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Tanrı bizi sana yaptıklarımızdan dolayı affetsin.

Bu hikâyenin başında Tanrı siyah bir gecede bana beş tane inci vermişti. Bunlardan ilkini güvenilir olması için Polly’e, ikincisini merhametli olması için Bay Bonuel’e, üçüncüsünü paylaşma duygusunun olması için Anna’ya, dördüncüsünü doğru sözlü olması için Rox’a ve beşincisini adaletli olması için Bayan Green’e vermiştim. Bu hikâyenin sonunda hepsi sahip olamadıkları bu güzelliklere kavuşmuşlardı. Tek bir farkla acı çekerek… Tanrı onları bu yaptıklarından dolayı bağışlasın.

AMİN …