Çocukluk

Çocukluk insanın en tatlı anıdır. Kendi kafasında cevaplar çocuk sorularını. Ben de öyleydim. Soru sormazdım kolay kolay. Çocukluğumdan geliyor demek ki bu üşengeçlik. Belki de soruma istediğim cevabı alma arzusu.

Küçükken kimsenin beni sevmediğini düşünürdüm. Mesela babama düşmandım bana Selena'yı izlememi yasakladığı için. Şimdi anlıyorum beni sevdiğini. Annemin de beni sevmediğini düşünürdüm. Renkli renkli süs pamukları vardı. Onlardan oyuncaklarıma yemek yapmayı isterdim izin vermezdi. Küçükken sürekli burnum kanardı ve kolay kolay durmazdı. Yine öyle birgün beni hastaneye götürürlerken annemin burnuma tıktığı pamukların o renkli pamuklar olduğunu farkettim. Annemin beni sevdiğini de o vakit anladım. Ablamın uzaylı olmadığını kendime kabullendirme faslına ise hiç girmeyeceğim.

Çocukluk.. Ah çocuklar, hayatı en ince ayrıntısına kadar yaşarlar...

Büyüyünce derdim hep. Büyüyünceye sakladım sorularımı, yapacaklarımı. O kadar büyük hayallerim vardı ki büyüyünceye dair... O zamanlar bilmezdim büyüdükçe hayallerin küçüldüğünü. Yaşama şeklimiz bile değişti. Eskiden mutluluğun bile kokusunu alırdım. Mutluluğun kokusu, sesi, görüntüsü hatta tadı vardı. Mesela eve ilk defa bilgisayar aldığımızdaki koku, beyaz araba gördüğümde ağzıma gelen beyaz şurubumun tadı, doktorları nohut zannetmem, fasulye şekeri yediğimde kendimi Tarçın ve Arkadaşları'ndaki Kakule gibi, komşumuzun çocuğunu kaçırdığımızda kendimi kovboy gibi hissetmem... Bunlar insanı mutlu etmeye yetiyordu.

Ve büyüyorum. Bulutların üzerine çıkıp uyuyamayacağımızı, Hansel ve Gretel'deki çikolata evin gerçekte olmadığını, birbirine bağladığımız poşetlerden oluşan bir umut uçurmaya çalıştığımız uçurtmanın uçmayacağını, masal kahramanlarının gerçekte olmamasının hayal kırıklığıyla büyüyorum. Ezbere yaşıyorum hayatı...