Bekliyorum...

İnsanı, insan olmaktan çıkarabilecek bazı nedenlerden biri de yalnızlık diye düşünüyordum. Maalesef kendi düşüncemin doğruluğundan ilk kez nefret ediyorum. Bazen ileriye dönük yaşamak istiyorum, ancak geçmişim asla peşimi bırakmıyor. Ve en kötüsü ise geçmişin o berbat sinsi hareketsizliği yavaşça beni geriye çekiyor. Çok kez düşünüyorum, yani nasıl desem... Ben bu kadar acıyı nasıl hak ettim, cidden bazen düşünüyorum. Ne kadar düşünsem de asla bir cevabım olmuyor. Gözlerim doluyor, sigara dumanına karışıyor ve lanet olsun o duvarlar üstüme üstüme gelmekten asla vazgeçmiyor. Kaybetmişim ben, en başından hem de. Ne denli acı dolu bir hayatım olduğunu git gide daha hızlı öğrenmeye başladım. İnsan sarhoşken genellikle gülmeye başlar, canı yansa bile. Fakat ben ayıkken veya sarhoşken, hatta uyurken bile acı çekiyorum. İçimdeki o eksik parça, içimdeki o lanet eksik parça asla dolduramıyor kendisini. Çaresizlik içinde yüzüyorum sanki. Ucu görünmeyen bir dağa tırmanmaya çalışıyorum adeta. Ama yoruldum, hem de çok yoruldum. Daha kaç sigara yanacak içimin ateşini gizlemek için? Daha kaç gözyaşı akacak? Daha kaç nefes alacak bu beden? Ölüm müydü bu yaşadığım yoksa hayat mı? Ya da en kötüsü arafta mı kaldım ben? Kimsesiz, çaresiz, umutsuz, acı dolu bir ruh daha genç yaşta olmasına rağmen yaşlanmış bir bedene hapis kalmaya mahkum mu? Çocukluğumu çaldılar, anne diye ağladığım zamanları bile özler oldum adeta. Pencereye yaklaşıp o boş şehire bomboş gözlerle bakarken yaktığım bir sigara daha beni ölüme bir adım daha yaklaştırsın diye dua eder duruma ne zaman düştüm ben? İnsan bu denli karanlığa nasıl batar? Güneş nasıl olur da ısıtmaz bir bedeni? Zamanım ne zaman dolacak, bekliyorum...